29 Mart 2013

Bir gün herkes gider...



Bazen küçücük bir seyir insanı alır taaa! Çocukluğunun ortasına atıverir.Böyle gelen değilde giden vapur görünce durup seyretme hallerim vardır benim…Vapurla anılar biriktirir mi insan demek ki ben çok biriktirmişim…

Geride kalan olmak ince ince akar içine…Halbuki ne tanırsın ne de bilirsin ama gider ya o vapur dokunulmaz olur. Geçmişin, hayatının demleri yağar üzerine el kaldırırsın ve sallamak istersin gidenlere dair…

Boğazda geçti benim çocukluğumun bir bölümü böyle Anadolu yakasından bakınca yemyeşil ormanların göründüğü bir Avrupa yakası süsler anılarımı…Vapur en güzel ulaşım aracımızdı bizim…Kuzguncuk, Üsküdar vapur kokardı benim için ve belki biraz da balık :D

Yok yahuu 1950 lerden bahsetmiyorum epitopu 70 lerin sonları …Birkaç çocuk denize yakın bir yere konuşlanır gelip geçen gemilere vapurlara el sallayarak geçirirdik vaktimizin çoğunu…Rus bandıralı, Romen bandıralı gemi kavgası bile yapar olmadı olay tükürük savaşına varır ağzımız bir karış açık ağlaya ağlaya eve koşar birde anneye şikayet safhasına atlardık…Ama çoğunlukla rus gemisi geçerdi işte….

Her vapura bindiğimizde küçükken ilk işim pencere altına konuşlandırılmış küllüklere koşup marifetmiş gibi içine üflemek olurdu…Çok eğlenceli gelirdi ne bileyim etrafta uçuşan küller J))) en son gözlerimin içine dolan küllerle ağzım gene bir karış açık ağlayarak vapurun tuvaletine yollanırdım babamın koltuğunun altında ahahah! heryer ölesiye gri ….Sonra babam yüzümü yıkar gözlerimi üfeler ve hadi gel sana kazan dairesini göstereyim derdi hööö! Beş yaşındayım mesela daha çok gazoz ilgimi çekerken haydaaa kazan dairesindeyiz…”Vapur nasıl gidiyor denizde bak bakalım şu kara kazanı görüyomusun ”
“ göremiyorum baba gözüm acıyor” 

kocaman kara bir kazan ve içine canhıraş kömür atan adamlar…babam o kazanların nasıl çalıştığını her vapura bindiğimizde hiç sıkılmadan bana anlatır bense her seferinde o amcalara üzülür dururdum…

Amcam gelirdi  bazen iş çıkışında Üsküdara gider karşılardık …Gelen için vapura koştura koştura gitmek güzel de gideni uğurlamak hep kötüydü…

Vapuru iskeleye bağladıklarında çözülücek bende iskeleden aşağı düşücem diye korktuğumdan  evde denizci düğümü öğretilmişliğim var benim he heeeyt! O derece vapur yani…Barbaros Hayrettin paşa ve Nusret Mayın gemisini konuştuktan hemen sonra öğrendiğimede eminim mesela…Barbaros Hayrettin Paşayı çok severdim çok temiz adamdı …Her teftiş öncesi askeriyenin önündeki kocamaaaan heykeli omolu sularla yıkanırdı…Kuş pisliği hiç görmediğim ender heykellerden biridir :D

Bir keresinde keşke kimse gitmese de biz el sallamasak demiştim de babam “bir gün herkes gider demişti…”

Evet bir gün herkes gider…

Geminin arka bölümüne kıç denir bu son anlamındadır…O yüzdendir her giden vapurun son u anımsatması…Küçükmüşüm bilmemişim kocaman vapurlara küçük yüreğimde anılar biriktirmişim…Giden vapur selametle git gittiğin yerlere birde babama selam söyle üflemiyorum artık vapurdaki küllüklere, zaten kazan da kalmadı kara kara amcalarda ,nanecilerde… Git yoluna kocaman koltuklarında şimdinin çocuklarına anılar biriktire biriktire…

Geride kalan olmak ince ince akar içine…Halbuki ne tanırsın ne de bilirsin ama gider ya o vapur dokunulmaz olur. Geçmişin, hayatının demleri yağar üzerine el kaldırırsın ve sallamak istersin gidenlere dair…

Ebru…

22 Mart 2013

10 Mart 2013

Safhalardan safha beyen




Aynanın karşısına geçtim bu sabah ve yüzüme baktım...Ondört yaşında bir erkek çocuk annesi olmak bana ne yapmış diye :D...Sonra bunu yüzümde ne aradığımı sordum kendime :)...Hayat yüzümüzde içimize yaşattıklarıyla yansır ya! o bağlamda sanırım bu ayna karşısı aranmalarım...

Eskiden erkek çocuk büyütmek çok zor derdim...Heleki hareketli ve bir okadar da meraklı ise...Benimde köyün delisi hallerim olmadı değil ...Çocuk sahibi olmayı safha safha yaşayan bir anneyim ben...Genelde içgüdülerine kulak veren ve yanılsa da canı çok yanmayan...

1. safha : bebeğin anne karnındaki cillop zamanlar....

Bir annenin çocuk sahibi olma kararından ve o küçük melek rahmine düştükten sonra işte geçirdiği en güzel zaman...Hamilelik ...Allahım hormonların bozulur, yersin, ister uyur ister uyumazsın, herkes üstüne titrer...Ne oldum delisi olursun da kendine bile itiraf edemezsin...Taşıma safhasıdır bu...

2. safha : Çocuk doğar ve ebenle tanışmış kadar olursun yavrunun ebesine veda ederken...

Doğar sana bakar ağlar :D güleni var mı o şaşkolozlukla bilmiyorum.İçinden memeni pörtletip O nu doyurmak gelir ve yaparsın...Eğer sezeryan doğumsa  nah! beslersin. Sütünün gelmesi için hormonların salgılanması 72 saat geçmesi lazımdır...

Hayat birisini beslemekle o hastane odasında başlar ...Ben otelde ya da tatil köyü tercih edenlerdenim güzel anıysa hakkını vermek lazım :D...Doyurma safhasıdır bu...

3. safha : tuvalet eğitimi bitmiş bireyin ruhunu doyurmaya devam ederken bilgi yüklemeye başlarsın yavaş yavaş o minnak beyine ...Sıkıysa bilgilendirme " bu ne ", " neden", bu ne söylesene anne " sorgulamaları 4 yaşa kadar sürer...bu beyni doyurma safhasıdır

4. safha : haydi sen okula ben platese safhası...Okul başlar ve ne kreşe ne de anaokuluna benzer :D hiç birşey senin zamanına zaten benzemez...Baba beni okula gönder safhasıdır bu....

5. safha : Duygusal hormonlar da karıştı işe ve ergenlik...Artık ağzının ortasına terliği yapıştıramıyacağın safhadasın işin zor ...Karşında kendini tanımaya çalışan tipiyle sorunlu, bir okadar da kimlik arayışı olan birey var karşında...He heeeeyt ! artık eşşek kadar olmuş yavrunu bağrına bas basabildiğin kadar eşikte sınavların ertesinde ( yazar burda oğluna mesaj veriyor ) aşklar yaklaşmakta ...

Ben daha bu safhadayım...

Hayata gardını aldırmaya çabalıyorum yavruma...Şimdilik yemek yapmayı öğrettim elin yemek yapmaz kızına düşer evladım aç kalmasın diye...Ve bunu eklerkende bir komutan edasıyla ekledim İYİ NİYETİNLE YAPTIĞIN HERŞEY BİR GÜN GÖREVİN OLABİLİR DİKKAT ET   öyle zırt pırt yemek yapılmaz kırarım kemiklerini....


Ebru

Ve Egeberk 14 oldu....



Egeberk 10 Mart doğumlu tipik bir balık burcudur...Sakin,naif , arkadaş canlısı ve ailesine bağlı evimin ikinci direğidir...Kardeşi kendisinden on yaş küçük olsa da zaman zaman abisi, zaman zaman arkadaşı olmayı bilmiştir...Hayatımın en kötü anlarında bile kendisinden beklenmeyecek bir olgunlukla bana akıllar bile vermiştir....


Benim güzel Egeberkim ben her zaman senin mutlu olmanı istiyorum...Zaman zaman itişip tepişmelerimiz bizim ilişkimizin olmazsa olmazları ama en zorunu  yapmaya sana hayatı öğretmeye çabalıyorum...Küçükken bana bir gün " sen bana hep öğret anne " demiştin...Okadar çok meraklı ve hayatı tanımaya okadar çok ilgiliydin ki...Erkek çocuklarında pek görülmeyen bir şekilde 9 aylık yürüdün ve 1 yaşında tuvaletini söylüyordun....Bildiğim tekşey çok mutlu bir çocukluk geçirdiğin...Sana her gece senelerce masallar okurken hayal dünyanda nekadar geniş ufuklar açtığımı biliyordum...

Beni çok gururlandırdığın anlar oldu...İlkokul birde öğretmenler günü için yaptığın bir resmin tüm Kolej bünyesindeki okullardaki öğretmenler tarafından oylanıp birinci olman ve o resimdeki duygu beni hep gururlandırdı...Yüzmedeki başarın, basketboldaki çaban ve o eşsiz müzik kulağın herzaman beni mutlu etti...Yazdığın şiirlerin, arkadaşlarına verdiğin değer bir insanda artık çok ender görülen değerler...Biliyorum yaşasaydı Fikret deden de seninle gurur duyardı....



Sen benim ilk göz ağrımsın güzel yavrum ...İnşallah hep seni mutlu edecek içindeki huzuru pekiştiricek sevgine verdiğin değere değecek insanlarla tanışırsın...Seni çok seviyorum canımın yarısı evimin ikinci direği....


Annen ...

Portakalmavisi anne hisleri...

7 Mart 2013

Aylin Kotil in cocuga hayati ogret yazisi

Annelik uzun zaman alan ve günün yirmi dört saati devam eden adı ‘insan yetiştirmek’ olan bir iş. Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın. İşine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın.

Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını …

Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden ‘neden ben değil de, o?’ demeden…

Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini. Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları gösterecek hayat ona.

Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini. Kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu, gidilen yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret.

Kitaplardan keyif almasını, ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona. Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını.

Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla.

Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine…

Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona. Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret. Alın terine saygıyı öğret ona.

Aşk acısı çekmenin hiç aşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret.

Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret, başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı… Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret. Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.

Hayatı sorgulamayı öğret ona… Bilginin en büyük güç olduğunu öğret. Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret. Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.

Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret. Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı…

‘İstemiyorum’ , ‘hayır’ demeyi öğret ona , istediğinde ise ‘istiyorum’ demeyi, sevdiğinde ise ‘seni seviyorum’ diyebilmeyi öğret ona.

Bir kot pantolon ve t-shirtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını…

Sorgusuz sevmeyi… El yazısı ile notlar yazmayı… Lafı dolandırmamayı…Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona. Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını. İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret…

Ama en çok da kendini sevmesini öğret… Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini. .. Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini … Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını…

Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona…

Aylin Kotil 23 Mayis 2004 Cumhuriyet gazetesi yazisi...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı