24 Şubat 2009

KOMİK İŞTEEEEEEEEEEe
















GÜZEL GÜL


Karanfiller içinde kalan gülü ben fotoğraflamadan göremeyen kişiye ithafen...

SANA


Nekahati bitmeden acılarımın kalktığım yerde kaldı anılarım
Yokluğun,bana kattıkların, sıyrılamadıklarım...
Dermanı olan gücüyle bacaklarımın
Sürükledim kendimi aydınlığa
Ne güzeldi damlalar yüzüme yağarken
Sırtım yere bakarken uçmak doyasıya
Nereye varacağını bilmeden beklentilerini bile bırakıp
Kaçıp uzaklaşmak
Boğazına düğüm düğüm elvadalar bırakmak...
Seni sarılamadıklarınla
Bana tattırdığın acılarla başbaşa
Küçücük bir mektupla bırakmak
Her santimde sıyrıldığım acılarımla
Yüzüme yağan huzurla
Gidiyorum ben
Özlediğim uyumaya
Uzaklardaki babama
Gidiyorum ben
Ne gözyaşı ne de bir ah!
Sadece kuru bir
EYVALLAH!
Not: Çıkmazlarda kalmamanız dileklerimle bu şiir anlaşılamayanlara...

23 Şubat 2009

İÇİMDEKİ KELEBEĞE MESAJLAR (I),


Artık az zamanım kaldı...Bunu hissediyorum ama bana sunulan tarih 23 Nisan...23 Nisanda bakacağız hastaneler tatilmiymiş yok ikinci verilen tarihte 1 Mayıs :D eeee! o da işçi bayramı...Kızımızın gelişi illa bir bayram olacak sanırım :D...23 Nisan dersek babasıyla aynı olucak zaten doğum günleri...
Çok sıkıntılar yaşadım ( halende yaşıyorum ) çok sıkıntılar atlattım ...Tıbben alınan tüm önlemlerle birlikte dendiki içinde tutmanın bir diğer yolu da beyin ve düşünce gücü...Herşey harfiyen uyguladım meleğim...Yaşadığım tüm olumsuzluklara rağmen elimden geldiğince pozitif olmaya çabaladım da şimdi içimden çıkacağın, çıkman gerektiği düşüncesi beni tuhaf yapıyor...31 haftadır içimde kalman için seninle birlikte savaş veriyoruz da sona geldikçe rutin olması gerekenle savaşıyorum sanki...Şimdide beynimi ve bedenimi doğumuna hazırlamalıyım...
Son zamanlarda beni en çok mutlu eden cümle doktorun " Artık bu bebek için yapman gerekenleri yap, alman gerekenleri al" oldu.Okadar çok bastırmışım ki içimde bazı şeyleri bir anda ne kadar da çok şey almışım...Yeni bir fotoğraf makinası bile alacağım...Nikon D80 i gözüme kestirmiştim uzun zamandır...Babamız kamera peşinde, ben fotoğraf makinası abi ise "bebek bana ne getiricek" acaba derdinde...Uzaktan kumandalı bir helikopter gördüm belkide belli olmaz bebek getiriverir...Küçük süslü rengarenk kurabiyeler ve küçük bebek biblolu çukulatalarla siparişini verdik bile...
İsim kavga ve kargaşamızda benim EDA ismini söylememle son buldu...Bu zamana kadar hiç aklımda olmayan ama bir seferde ağzımdan çıkan isim Eda...
Aslında en çok arkadaşlarımız seviniyor sanırım...Evde kalacağım günleri düşündükçe içime basan afakanlar yüzünden gecenin bir yarısı ev ahalisini işkembe içmeye birde arkadaşları alıp gidelim diye sürüklemelerim son bulucak...Ahahahah! sanırım hiç yemedikleri kadar sarma yapıp yemişlerdir...Ekmeğin arasında limon koyup yediğimi bana hatırlatmamalırını istedim ama bakalım...
Güzel kızım sana neler aldık bir bilsen...Şimdiden doğduktan sonraki 3. ayından sonra çıkacağın tatillerin planları bile yapıldı...Elimde olsa şimdiden gidip sana pasaport alacağım :D...
İçimdeki serüvenin sonuna yaklaştıkça sanki özlemim biraz daha artıyor :D...Bir yarım oğlumdu diğer yarım kızım seni hasretle bekliyorum....
Portakalmavisi...

10 Şubat 2009

SEVGİ KIRINTILARINDA TAKILI KALMAK

-Anlamıyorsun bana sunulan kırıntıları sevgi sanmışım. Beynimde kaç kere kendime kıyaslama dedim ama bariz belirgin birşeyi neden dillendirmeyeyim sevgi değilmiş o alel acele yapılan sevişmeler, arandığında soğuk konuşmalar sevgi değilmiş aldığım doyduğum kırıntıları sevgi sanmışım önemseniyorum sanmışım...
-Neden hemen şekillendirdin. İçindeyken hiç mi birşey yaşamadın sen bu ilişkinin, on yıl evli kalmışsın şimdi boşanalı bir yıl olmadan yaşadığın beş günlük ilişkiylemi geçmişini şekillendirip böyle böyleymiş diyorsun...
-Çok mutluyum kadın olmayı hissetmemişim belkide , belkide hiç birşey hissetmedim ve hep hissettim sanıp sandıklarımdan kocaman bir evlilik bir ilişki yarattım kendime...
- Peki O aramıyor mu seni ?
- Bitirmiş O kadınla ilişkisini ve günde dört kere arar oldu ama neye yarar düşünsene sevişmiyormuşuz bile ilk başta kendimi O nu aldatıyor gibi hissetsemde mutluyum ben...Gözlerimi görebilsen ışıl ışılım değiştim ben...
- Korkuyorum sanki çok çabuk oldu bilmiyorum...
-Lütfen endişelenme ve benim için mutlu ol lütfen....
Bu telefon konuşmasından sonra içimde hissettiklerim bir kadının acısından sıyrılırken başka bir acıya düşüyor gibi olması idi...Çok çabuk olmuştu herşey...Birşey sadece çok çabuk oldu diye de olumsuzlaşırılmamalı belki ama dedim ya bilmiyorum...Arkadaşım on sene üstüne eşi O nu aldattığı için evini barkını topladı bu şehirde de kalamam dedi ve İzmire yerleşti...Şimdi yeni bir ilişki içinde tek endişem sevgi sandığı şeyin O na acı vermesi olacak...Zamanında körlemesine bağlanmak ve bağımlı olmak yerine yaşadığı ilişkiyi evliliğini kafasında şekillendirseydi belkide sevgi diye aldığı şeyin kırıntılardan ibaret olduğunu anlasaydı belkide ilk giden O olurdu ama olmadı...Şimdi mutluyum diyor bana da inanmaktan başka ne düşüyor...

Portakalmavisi....
Image Hosted by ImageShack.us


9 Şubat 2009

SEVGİLİLER GÜNÜ KOMİK







Image Hosted by ImageShack.us

SEVGİLİLER GÜNÜNE DAİR


Sevgililer Günü'nün başlangıç tarihi eski Roma İmparatorluğu zamanına uzanıyor. Eski Roma'da 14 Şubat günü bütün Roma halkı için önemli bir gündü. Çünkü bu günde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno'ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno ayrıca Roma halkı tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Bu günü takip eden 15 Şubat gününde ise Lupercalia Bayramı başlıyordu.
Bu bayram, halkın genç nüfusu için büyük önem taşıyordu. Bunun nedeni ise yaşantıları kesin kurallar ile sınırlandırılmış, bunun doğal sonucu olarak bir birliktelik yaşama şansı olmayan bu gençler, sadece bu bayram süresince bile olsa birbirlerinin partneri oluyorlardı.
Hangi genç bayanın hangi genç erkek ile bir çift oluşturacağı eski bir gelenek olan ve Lupercalia Bayramı'nın arife günü yapılan bir çekiliş ile belli oluyordu. Romalı genç kızlar, isimlerini küçük kağıt parçalarının üzerine yazıp bir kavanoza koyuyorlardı. Erkekler ise kavanozdan bu kağıtları çekerek üzerinde hangi kızın ismi yazıyorsa o kızla bayram eğlenceleri boyunca beraber oluyorlardı. Bu birliktelikler birbirine aşık olan çiftler için bayram süresinin dışına taşıp genellikle evlilikle sonlanıyordu.
İmparator 2. Claudius, Roma'yı kendi katı kuralları ile zalimce yöneten bir hükümdardı. Onun için en büyük problem, ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriydi. İşte bu yüzden, Roma'daki tüm nişan ve evlilikleri kaldırdı.
Aziz Valentine de Claudius'un hükümdarlığı zamanında Roma'da yaşayan bir papazdı. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius'un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Ancak İmparator bu durumu bir süre sonra öğrendi. Aziz Valentine, insanları evlendirmeye devam ettiği için tutuklandı ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövülerek öldürüldü. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubat'ında Hıristiyan şehitliğine gömüldü.
Aynı zamanlarda Roma'daki putperestler, şubat ayı içinde kutlanan Lupercalia Bayramı'nı kendi putperest tanrıları için kutluyorlardı. Bayram öncesi yapılan geleneksel çekilişi ise seromoniye bağlı kalarak kendileri için uygulamaya başladılar.
Hıristiyan Kilisesi'nin ilk kurulduğu yıllarda hizmet veren papazlar, bu törenlerin, özellikle de evlenmemiş gençlerin putperestler ile birlikte anılmasından rahatsız oldukları için bir çözüm buldular. Bu gençlerin isimlerinin azizlerle birlikte anılmasını istedikleri için Lupercalia Bayramı'nın başladığı günü Aziz Valentine Günü olarak kutlamaya başladılar. O gün bugündür her yılın 14 Şubat'ı "Sevgililer Günü" olarak kutlanmaya devam ediyor ve yeryüzünde kadın ve erkek beraber olduğu sürece de kutlanmaya devam edecek gibi.

SON ÇALIŞMALAR







Image Hosted by ImageShack.us


Fotoğraf Çekmecesi

SENİ BEKLİYORUZ...

Çok geçmeden insanın içinde küçücükte olsa geleceğe dair korkular beliriveriyor... İnsan oğlu olduğunda değil de kızı olacağı zaman belkide bunları daha derinden yaşamaya başlıyor...Kimler kırdı canını, nerelerede hep yalnızdın, soğuk okul bahçeleri, üşüyen ellerin ve kocaman yatak odan da küçücük sen...En çok önemsenmek istediğin ama pek önemsenmediğin işin kötü tarafı bunların hissettirildiği. Sana kalan hep içinde kızının önemsenmesini dilemen...İlk önce kim terketti baban mı , en çok kim canını yaktı annen mi ? "Anlamaya çalışmalısın aslında" diye beyninde teneke çalan vicdanına eller havada teslim olup geçmişin insanlarda yarattığı sendromların fışkırma odağı olmaktan sıkılıp ve hatta yorulup "benim suçum değildi "diye hoplaya zıplaya uzaklaşılan kör karanlıklar...
Kızımı içimde oynadığı her an hissetmek güzel. İçten içe bir gün "en huzurlu olduğum yer annemin rahmiydi" dememesi için elimden geleni yapacağıma dair kendime verdiğim sözlerin haddi hesabı yok...Sağlıklı olsun gerisi kolay zaten bizim için...
O nu bekleyen abisi, babası, ve annesi var hemde sabırsızlıkla...Akşam oldu mu karnımda kaç el olduğunu bilmiyorum...Evimizin küçük heyecanı şimdiden çok güçlüsün biz bunu biliyoruz herseferinde poponu döndüğün doktorumuz bile bunu biliyor seni bekliyoruz. Hiç bilmediğimiz diyarlardan gelirken asla yalnız hissetmiyeceğin dünyamıza kaç adımın kaldı bilmiyorum ama küçücük elbiselerini sevip seni tüm içtenliğimizle bekliyoruz....
Portakalmavisi...

6 Şubat 2009

BEN BİR GÜN...

Ben birgün daha doğmamıştım henüz annemin rahminde mutlu mesut taklalarımı atıp doğacağım zamanı belkide beklemezken aniden olmasa da zamanın ne göstereceğini henüz bekleme derdimde yokken zorlu bir doğum süreci ve sezeryan ile dünyaya gelmişim...Peki ne hatırlıyorum hiç birşey. "Böyle böyle" dediler inandım...Hayatımın en önemli anından geriye iki üç zıbın, bir iki ağız mendili, hani işlemeli ipek olanından ve kocaman bir döneme sığdırılmış doğum serüvenim...

Ben bir gün merdivenlerinden yuvarlandığım okula sürüklendim...hatırladığım her sınıfı ayrı bir okulda okuduğum ilkokul ve devamında gelen okuma serüvenim...Çişin gelir söyliyemezsin, canın gazoz ister alamazsın, tenefüs derler oynamak istersin sen hep ebesindir :( nefret ettiğin habire dönen bir kilotlu çorabın içinde rugan ayakkabılarınla cenin cenin bakarsın dünyaya da o seni görmez bile...
Ben bir gün henüz çocuk olmayı bırakmak istememişken genç kız oldun dediler ve şaplağı yedirdiler...Bisiklete binemezsin, hoplayıp zıplayamazsın ama genç kızsındır ohhh! ne güzel. Yasaklara yenileri eklenmiş, hayat diye bahsedilen bir bütüne dahil olmaya başlamış pek mutlu olamamış ama genç kız olmuşsundur....
Ben bir gün bu hayatın içinde çokta istemeden yaşadıklarımdan sonra canımın istediklerini yaşama kararı aldığımda üstüme yapışmış, zamanında iyi niyetimden yaptığım ve sonrasında vazifem olmuş şeylerden sıyrıldığımda farklı bir elbise giymiş yetim gibi aval aval olduğumda iç sesime hep güvendim...Beni yerle bir eden aşklara sürüklemiş olsada, kemiksiz sevgili dilime hakim olmama engel istediklerimi söylettirse de, pişman olmadan yaşadıklarımı genede mahçupça hatırlatsa da ben hep iç sesime güvendim...
Ben bir gün kendimi anlamaya başladığımda, ben olduğumu anladığımda ozaman anladım doğumumu kendi kendime yaşadığımı...Güzelim fiziksel doğuş neki sen manevi doğuşuna tanık olabildin mi önemli olan o gerisi fıstıksız profiterol :D
Portakalmavisi...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı