31 Ocak 2009

ŞEHRİN SESSİZ SAHİPLERİ




ZORDUR BAZEN ANLAŞILMAK


Çok can yanmadan umudu beklerken herşey bir anda olu verse...Ya hep mutlu olsak ya da olamasakta mutlu olanları kıskanmasak...
İçim acıdı laflarından demenin bir başka rengi olsa keşke hayatta ve daralıp boğulmasak...O hep konuşan aslında kendi haklılığını savunan gerçeği bilmesine rağmen yalan cümleler kurarken ve kaçarken ardından canımı yakıyorsun diyebilsek...Ve ağlamasak...Hatasını bile bile vicdanımıza saldığı sızıyı silebilsek ve keşke düşünemesek...Gecenin bir vakti uykudan uyanıp söyleyemediklerin tarafından boğazlanırken sadece ağlayarak sıyrılmayı düşünmek ama sıyrılamamak...
En değer verdiğinle yaşadıkların belkide yaşayamadıklarının kalbine açtığı kara deliğin sızısı ile kocaman yalnızlıklara sarılmak...Hiç istemsen de...

26 Ocak 2009

EZBERLERİ YAKTIRIR BAZEN HAYAT

Tüm ezberlerimi yaktım saatler evvel...Onca düşünmem onca sıralamadan sonra ağzımdan dökülenlere bende hayret edercesine sanki dışardan dinlerken karşımda o hiç sevmediğim tavrınla yüzüme bakamadan beni dinlerken belkide bitirsede gitsem derdindeydin...Evdeki böcekleri bile öldürmeye kıyamayan ben sana yapmayı düşündüklerimden korkarken anlaşmazlıkların, yetememelerin insanı hayvanlaştırdığını anladığımda tüm vahşiliğimle üstüne atlamak istedim...Dalga mı geçiyorsun benimle tamda üstüne " Hayvanca birşeydi o " diyorsun...Peki biz neydik hangi mükemmel yakıştırmaydık ta ben bunu yaşıyorum...

İlişkiler gözlerin içine bakılarak bitmeli derdin hep...Beş gün evvel telefonda "ben sana layık değilim" in ardına saklanıp hoplaya zıplaya özgürlüğüne koşarken geride koca camları olan bir binada o camlardan aşağı süzülürken yaptığı hatalardan sıyrılmak isteyen bir kız bıraktın hani kadın olmasına yardımcı olduğun...Kaç yara aldım on dakika bile sürmeyen o telefon konuşmasında bilmiyorum...

Elimde sigara kocaman binadan asansörle inmek o an için çok hızlı geleceğinden ağır ağır merdivenlerden indim...Hani kocaman bir yokuşu yürüyerek çıkıyormuşcasına nefesim daralıp, bacaklarımda derman kalmamışcasına...

"Güven" diyordun bana "bana güven", "ben başkası değilim..." Güzelim iyide zaten benim güven sorunum yok ki. Neden şimdi bunları anımsıyorum...Aldatılmak güven tarafından kocaman bir kılıç darbesi almakya hani litaratürde belki o bağlamda şimdi bunlar geldi aklıma...Sana zaten güvenmedim ki ben diye düşünürken olaylara yaşadıklarıma nanik mi yapıyordum bilmiyorum ki...

Beş gün geçmiş karşımda ezilip büzülüp ne yapıyorsun anlamıyorum ki...Biz burda prosedürü tamamlıyoruz...Bu ilişki biterse de gözlerimizin içine baka baka bitecek...Hem gözlerine bakıp hem de üstüne kusabilicekmiyim peki ???

Elalem :"Kızım hayat böyle erkeğe güvenmiyeceksin"

Ben " güvenmedim zaten "...

O zaman ben bunu hak ettim öylemi diyorsun :(. Toplumun bakış açısına tüküreyim...

Yıllar Sonra : Şimdi anlıyor insan güvenmiyorsun ama anlamıyorsun da ... O zamanlarda insan ne yaşadığını anlamıyormuş bile. Neden sevdin, neden aldatıldın. Hep anne babası ayrılan çocuk gibi hatayı kendimizde bulup birde yaşadıklarımdan pişman değilim dersin...Yahuu ne anladında neden pişman değilsin... Adam seni nekadar sevmiş ki he! bu arada sevgi neymişki ...Oysa o zamanlar en kutsalını yaşadım sanırsın...Fazla ciddiye almak güvenmek midir? Ve o son konuşmada taşı kafaya yedirme kelimelerin bile en mükemmelidir ama aslında değildir bunu yıllar sonra anlıyorsun birde karşılaşıyorsun olmadık bir yerde adamın gözlerinde kocaman bir yalnızlık...Ozaman senden çok O nu hayatın mat ettiğini görüyorsun ve şu anda çok sığ gibi gelen ama ozaman en doğrusunu yaşadığını sandığın şeyi doğru bilip yaptığına bile afferim diyorsun...Sevgiyi bilmeyen bir adam uğruna enkaz olmadığın için zafer kazanmış bir komutan edasıyla yürüyüp gidiyorsun....

DENEMEK LAZIM


İnsan fotoğraf çekmeye başladığı zaman aslında baktığı çoğu şeyi göremediğini daha çok anlıyor...Fotoğraf çekmeye başladığımda aslında ister istemez içsel birde yolculuğa çıkmışım bunu anladım...Detaylara herzaman çok önem vermiştim ama aslında tamda yeterince öyle olmadığını anladım...İnsanın kendini anlaması, tanıması adına bu tür işlerle uğraşmaya başlaması aslında güzel bir macera...Geçmişte yaşanılanlarda zaman zaman kendini haklı sanıyorken farklı yaklaşmaya başlıyorsun...Ressam bir arkadaşım kadınlığımı çizmeye başladığımda anladım demişti...Bense görmeden geçtiğim pek çok zamana inat pek çok şeyi anlayıp görme çabasına düştüm...Anlamayı seviyorum ben...Anladıkça sorgulamayı seviyorum...Evet belkide bu yüzden içimi doldururken dışım bukadar çocuk ve kimi zaman ağar bir kitap gibi hayatta duruşum...Kollarını iki yana açmış pek çok şeye sarılma hevesi bu içimdeki :D...

18 Ocak 2009

BUGÜN

Bugün güzel bir Pazar günü olmakla birlikte yanımda oğlum içimde kızımla güneşi objektifimle kovalamaya gideceğim...Okul yıllarından arkadaşlarla buluşup akşama ceplerim anılarla dolu geri geleceğim...Bende hevesli birileri buluşma yerini ve saatini günler evvelinden not etmiş sabah kafama dikildi "Hadi" diye...Eee! ne yapalım "hadi " bakalım...

14 Ocak 2009

KEŞKE


Yelkovanına dokunsam elimde darmadağın kalacak gibi zaman şimdi
Akşamın buğuları sardı gözlerimi
Tüm gün damlalar biriktirdim akşama hazırladım kendimi
Kimse bilmez
Ben nasıl da ağlarım tüm gece
Döngülere, düzene düşman yüreğim mi bu çırpınan
Kim bu nefes alamayan ben mi
Keşke
...
Portakalmavisi

LÜTFEN




HATALARIMIN SEBEBİ KALBİMDİ

ONDAN GİT BENDEN GİTMEEE

SANA GELMEYEN BACAKLARIMDI

ONLARI EZ BENİ EZME

SENİ SEVEMEYEN ELLERİMDİ

ONLARI KIR BENİ KIRMA

NOLURSUN BENDEN GİTME

YADA GİT

OKADAR ISLANDIKI DÜŞÜNCELERİM

SABAH NERDE OLDU

NERDEYİM HİÇ BİLEMEDİM

BİR POĞAÇA

BİR ÇAY

DEDİM BENDEN GİTMİŞ

ALIN HAYALLERİMİ

BİRBARDAK SU LÜTFEN

ÜSTÜNE İÇMEZSEM ÖLÜCEM
......
Portakalmavisi

13 Ocak 2009

ZOR ÇOK ZOR

Yitik bir kış ofsaytı oldu gönlüm
Ağar geldi acıları dillendirmek ...
Koluma çanta gibi taktım mutluluğu
Uymayan kıyafette sırıtan bir aksesuar gibi
Düştüm hayatın parke taşlarında yollara
Başımı kaldırmadan zor oluyor yürümek
Hayatı koklayarak yol bulmak
Çarpanlara aldırmadan yosun tutmuş taşlarda
Kaymadan düşmeden yürümek
Yitik bir kış ofsaytı oldu gönlüm
Yoruyor artık acıları dillendirmek....

Portakalmavisi

YALAN


NASILIM ????

Nasılsın diye sorulan her soruya mütemadiyen " İyiyim " derken içim hep " Ölüyüm ben aslında " diyor....Geri veremediğim sevgilerin yorgunluğu, yaraları, acısı dolu yüreğim ....Nefes alıyorum ama her nefesi son nefes gibi veriyorum ....Aldığım nefes fazlasıyla nikotin...Ölüyüm ben aslında. Kalbi çok sancıyınca insanın hissizleşiyor ...Şimdi güzel bir tema kurdum bünyeme kalbim yaralı, hissi falan hiç birşey yok, devreye beynimi soktum... O yüzden bu can acıtan tavırlarım....En sert tınıları vuruyorum bedenime kulaklarımdan süzerek...Hayko Cepkin de de ağlar insan hüzünlenir...
İYİYİM" evet sonkez diyorum herseferinde kötü hissetmelerim...SONKEZ

Portakalmavisi...



GELİŞİM


Senli benli, alı moru olan
Deniz kokan ve
uzaklarda hiç batmayan bir gelişim olucak benim....
Kalbimin sızısımı acısımı
2009 a küfür dolu protonlarım var benim
Çarpışması ertelenen
....
Ben gelsem de
sen el verirmiydin kaldığımız yerden
ve bilsen
sensiz nasıl korkuyorum
ölmekten
...

PİŞMANLIĞIMSIN


Sen beklentisizlikleri kucaklarken hep bizde
Ben yağmurlara kaçtım...
Esmeyen rüzgarın dinmeyen yağmurlarında kaldım
Çok yalnızım diye ağladığımda
Senle olmanın kahırlarında yittim kendimi
Kocaman oldu bittilerde acılarım yeşerdi
Basıp gidememe sancılarında kaldım
Kimsesiz ellerimden kaydı mutluluklarım
Küstüğüm hayata tutunamama telaşında
Sana sarılma acısındayım
Yanlıştın
Yanılmıştım
Martılara yüklen git hayatımdan
Göcebe kalma yollarda
Başka canlar yakma
Midemde sancı
Kalbimde acı
Geçmişimde
PİŞMANLIĞIMSIN

...


Portakalmavisi

BÜ YÜ MÜ YOR MU SUN ???

Tüm ürkekliğinle her teslim ettiğinde kendini hayata
sonu hep darbeli gelsede
bü yü mü yor musun
????


SEN HEP


Sen Hep Saklambaç Oynadın Bende;
Geçmişinde Ebeler Bıraktın;
Beni Duvar Yaptın,Ardıma
Saklandın;
Ebeler Geldi Duvarı Yıktı;
Bilmezmiş Gibi Yaptın

………….
Sen Hep Saklambaç Oynadın Bende;
Önce Kendin Saklandın Yetmedi;
Sonra Beni Sakladın Bana;

Ebeler Geldi, Seni Sobeledi;
Ben Unutuldum Saklandığım Yerde
alıntıdır

HERKESİN 18 LİĞİ


Cenaze henüz sokağa girmeden üç sokağın çıkmazı olan annemlerin oturduğu sokağa insanlar toplanmaya başlamıştı bile...Burayı bu yüzden çok seviyorum " Düğün sana bana ama ölüm her eve " mantığı ile hiçbir zaman ölülerimizde birbirimizi yalnız bırakmadık...
Telefon geldiğinde kahvaltıya oturmak üzereydik, gelen telefonla hemen evden ayrıldım ...Neden yalnız gittim bilmiyorum...Sokağa girmeden köşeden babasını gördüm...Çok yaşlanmıştı selam dahi veremeden arabayı parkettim...Arabadan indiğimde 17-18 yaşlarımdaki o kızdım sanki...Sanki okuldan çıkmış geç kalmanın telaşı ile eve koşturuyordum ve O da birazdan dönecekti sokağı...Beraber dönemedik biz hiç o sokağı ama dünyalara sığmayan bir aşk yaşadık...
Ölen kişi mahallemizin eskilerinden ve sevilen bir abimizdi...Annemlerin apartmanından çıkan cenaze için hepimiz kapının önündeydik son görevimizi yapıp cenazeyi toprağa verileceği Antalya ya uğurlayacaktık...Sokak yavaş yavaş dolarken sanki her köşe başından çocukluğum, gençliğim geliyordu...Ve O da gelmişti...
Üzerinde gri bir palto vardı...Eskiden atkısının içine saklardı yüzünü sadece güzel gözleri bakardı etrafa mavi mavi...Ama atkı yoktu demek artık büyümüştük...Saçları dökülmüş sanki kilo da almıştı...Diğer çocukluk arkadaşlarımızla sarıldık, ağlaştık ama bir O nunla bakışmadık,tokalaşmadık,....
Hayat veya zaman çok tuhaf.Sanki biz değildik ailelerimizle bile zıtlaşan sevgimiz için " Daha çok gençsiniz " dediklerinde dimdik karşılarında duran...Onlar bizi ayrı bildiği zamanlarda bile birlikte olan...Babam inanılmaz şekilde hiçbir açıklama yapmadan hep karşı durdu bu aşka, Onun ailesi de zaten babamdan, babamın otoritesinden dolayı hiçbirşeye cesaret edemedi...Tabii insan zamanla düşünüyor neden bazı şeylerin ilerlemediğini belkide hissettiği kadar hissedilmediği ya da önemsenmediğini...Okumak için ayrı yerlere savrulurken "bizim aşkımız belki de okadar güçlü değilmiş" demeyi sonradan anlıyor insan...Sürekli insanlarla zıtlaşmaktan ne sevgini ne de sevdiğini tartıp biçebiliyorsun...
En son nişanlandığımda karşıma çıktığında görmek istedim kalbimin bana söyliyeceklerini dinlemek istedim. Ama kalbim bana hiçbirşey söylemedi...Sebebini biliyorum kırgınlıklarım ve yalnız kalmalarım örtmüştü o güzel sevgiyi. Geriye sadece bir merhaba kalmıştı O nsuz yarınlara...
Babam hep hayatının merkezine değmiyecek kişileri koyma derdi...Belkide o yüzden bende içimde yaşanmamışlıkları büyütüp kendime kocaman bir aşk bırakmadım geçmişten...
Her kızın bir 18 liği oluyor sanırım...Kardeşimle bu yaz bir kuaförde gördük O nun 18 liğini ... Bir Ekonomi dergisinin orta sayfalarında bilmem neyin bölge müdürü bilmem kim açılışta şunu bunu dedi diye...Kardeşim gördüğünde şok oldu hayallerinde yaşattığı, kafasında sonlandıramadığı için hep acabalarla özlemini duyduğu adamın bu gün yüzüne bile bakmazdı...Evliydi karısınıda zaten beğenmedik :D ...Kardeşimin 18 liği faslımızda öylece kapandı...
Gelelim teyzeme O nun ki ayrı bir alem...O yaşlandığında bir gün 18 liği ile karşılıklı masaya oturup neler yaşadıklarını konuşmak istiyormuş...Teyzeme de yüzkere söyledik sen kafanda bitiremedin yarım kaldı ondan bukadar çok değerli...Olsun diyor öyle olsa da olsun...
Güzel bir sığınak kelimesi bulmuş kendine "olsun"...
Hayat bu yahuuu varsın olsun...


".....BAĞLANMIYACAKSIN ......"
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YUCEL

12 Ocak 2009

PAZARTESİ NEŞESİ
















MASAÜSTÜNÜZ RENKLENSİN

Yeni masaüstü resimlerimi sizinle paylaşmak istedim...Dilerim beğenir ve eklersiniz...Sitede beğeninize uygun resim bulacağanıza inanıyorum...Ayrıntılı indirme seçeneklerinden faydalanmak için resimlerin üzerine tıklamanız kafi...








YENİ HAFTA



9 Ocak 2009

RECEP İVEDİK2 - FRAGMAN


SIMSIKI BALONLARIMIZA SARILALIM...

Kimi zaman koşuşturmalardan,kimi zamanda başkalarının paylaşımından kendimizi, sevdiklerimizi ve belkide dileklerimizle umutlarımızı unutur oluyoruz...Keşke hepimiz doğduğumuz zamanda bıraksak ağlamalarımızı ve yalnız olduğumuz tek yer annemizin rahmi olsa ...Ama toplum, çevre öyle tuhaflıklar yüklüyorki bedene zamanla dışına çıkıp bakmadıkça ne olduğumuzu bile unutuyoruz...Aslında belkide topluma karşı bilincimizi yitirmemek adına önce kendimizi unutmamalıyız...Yüzümüzdeki gülümsemeyi alan herşeyi iyi düşünmek lazım...Gerçekten değecek şeyler mi?...Elimizde olsa hormonlarımızı kontrol edebilsek ve hep telkini becerebilsek...
Ama insanız ve makaradan sökülen ipler gibi çoğu zaman pek çok şey üstüste geliyor...İşte ozamanlarda ben hep sarı elbisemin içinde döndüğüm ve mutlu olduğum zamanları düşünüyorum...Sizde çekin anılarınızdan en saf en mutluluk vereni ve gelin hep el ele ya dönelim ya da sıkı sıkı balonlarımıza sarılalım...

Portakalmavisi....


MİM - MASAÜSTÜ ŞEYSİ

Sevgili Kuzey ve defter tarafından masa üstü konusunda mimlenmişim...Bu masa üstü dalgası demek benide buldu :D ...Arkadaşımıza teşekkür eder evdeki desktoptaki masaüstümüzü ekrana taşır ve önümüzdeki maçlara bakarız :D


İşte mim alan arkadaşlar...Gülhanca,Nihal'in güncesi ve Fıkra sevenlere

6 Ocak 2009

HALA OKUMADIYSANIZ - PORTOBELLO CADISI - PAULO COELHO

Transilvanya’da yaşayan Romen bir çingenenin gayrı meşru kızı olan Athena, daha bebekken annesi tarafından yetimhaneye bırakılır. Onu, çocuğu olmayan zengin bir Lübnanlı çift evlat edinir. Önce Beyrut’ta, ardından Londra’da büyüyen ve son derece dindar bir genç kız olan Athena her zaman Tanrı vergisi birtakım özel güçlere sahip olduğunun farkındadır. Örneğin, eski çağların kâhinlerini andıran bir geleceği sezme yeteneği vardır. Ancak sıradışı güçlerinin kaynağını bulmak ve onları kullanmak için asıl yapması gerekenin, parçaları bulup birleştirmek ve bütüne, yani gerçek benliğine ulaşmak olduğunun farkındadır.Athena genç yaşta evlenir, bir çocuğu olur, ardından kocasından boşanır. Londra’daki bir bankada memur olarak çalışır, aldığı bir iş teklifi üzerine Dubai’de emlakçılık yapar, bu arada çölde yaşayan bir bedeviden hat sanatını öğrenir. Ani bir kararla Transilvanya’ya gidip öz annesini bulur. Ancak bütün bunlar ona yetmez; normal hayata bir türlü ayak uyduramaz. Sonunda, Transilvanya yolculuğunda tesadüfen tanıştığı İskoçyalı bir kadının rehberliğinde, sıradışı yeteneklerini kullanmaya ve bir Portobello Yolu rahibesi olarak insanlara tinsel kavrayış gücü dağıtmaya, bedenle ruh arasındaki ilişkiyi güçlendirmenin ve evrenle bütünleşmenin yolarını öğretmeye başlar. Çünkü öğrenmenin en iyi yolu öğretmektir.Fakat gerçek Athena kimdir ve dünyaya verdiği asıl mesaj nedir? Bu soru, onu tanıyan, çevresinde bulunan herkesin aklını kurcalamaktadır. İsimsiz biri, bu genç kadının hikâyesini yeniden kurgulamaya girişir ve Athena’yı tanıyan insanlardan onu anlatmalarını ister. Böylece ortaya, geriye dönüşlere dayalı bir dizi tanıklıktan oluşan bu roman çıkar. Öz annesi, onu evlat edinen annesi, eski kocası, mürşidi, bir öğrencisi ve daha birçok kişi, kitabın başkarakterini kendi bakış açısından yola çıkarak anlatır. Ancak bu genç kadının portresi gittikçe karmaşıklaşmaktadır.
Athena hakkında ortaya çıkan her yeni gerçek, sanki onu biraz daha gizler, sır perdesi aralandıkça kapanır.
Athena’ya tinsel yolculuğunda rehberlik eden ve Edda adıyla tanınan İskoçyalı doktor Deidre O’Neill, onun 21. yüzyılda yaşayan bir 22. yüzyıl kadını olduğunu ve bunun için kuşkusuz bir bedel ödediğini söyler. Ona göre kadınlar, hayatlarına ve bilgi yoluna bir anlam ararken kendilerini dört geleneksel dişi arketipten biriyle özdeşleştirirler: Bakire, Şehit, Azize ya da Cadı. Athena ise, bunların hepsi birdendir.
Kendimize karşı her zaman içten olma cesaretini nasıl ediniriz, kim olduğumuzdan emin olamasak da? Bu soruya cevap arıyorsanız bu kitabı okumalısınız....Çünkü en azından kendinize nasıl bu soruyu soracağınıza bir yol buluyorsunuz...

ÖLÜ ÇOCUKLAR BÜYÜMEZ Kİ ...


Günlerdir sabah elimize aldığımız gazetelerden, akşamları ise haber bültenlerinden Gazze de yaşanılan vahşeti izliyoruz...Camiler,hastahaneler bombalanmadık hiçbiryer kalmadığı gibi kullanılması yasak kimyasal silahların nasıl kullanıldığını izliyoruz...Bunlarda yetmiyor Gazze ye yardım için dahi girmeye çalışanlara izin verilmiyor...İnsanlar aç,insanlar ölüyor,insanlık vahşeti işleniyor ve gene dünyanın jandarması görevini üstlenenlerin yanısıra Arap ülkelerininde tepkisiz kaldığını izliyoruz...

İsrail bunu neden yapıyor?? Haması Gazzenin güneyine sürmek için...Bunu yaparken sivilleri de gözetmeksizin bir vahşet işliyor...Hamas İran ın bölgedeki uzantısı ve diğer Arap ülkeleride bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda olaya tepkisiz kalıyorlar...Müslümanlar kendi içlerinde zaten hiçbir zaman bütünlüğü oluşturamadılar ki...Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyeti ilan ettiği zaman tanıyan kaç müslüman ülke var biliyor musunuz ???

Olan çocuklara oluyor...Çocukları olmayan toplumların yarınları da olmaz...İsrail kendi halkına yahudi ırkına yapılanları nasıl unutur aklım almıyor...

Öncelikle aslında Hamas hakkında edindiğim bilgileri buraya aktarmak istiyorum...


Şeyh Ahmed Yasin (1938 - 2004)

Ahmed Yasin 1937 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 yılında yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmelerinin üzerine ailesi Gazze’ye göç etti.
Ahmed Yasin, 1952 yılında Gazze’de İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. Yine 1952 yazında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu yüzden bütün vücudu felç oldu. Sonra er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimini tamamladı. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Liseyi bitirdikten sonra bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmalarıyla da kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı.1967 yılında Filistin'in tamamının İsrail’in eline geçmesi üzerine Filistinliler, örgütlenmeye başladı ve Ahmed Yasin, bu örgütlenmelerde önemli rol oynadı. Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'de İslâm Merkezi'ni kurmasından sonra iyice tanındı ve Filistin'in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum İsrail yönetimi tarafından rahatsızlıkla karşılandı ve Şeyh Ahmed Yasin’in sık sık polis merkezinde sorguladı.1984 yılında Şeyh Ahmed Yasin ve yardımcılarından pek çok kimse tutuklandı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail devletini yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkum edildi. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985'te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Şeyh Ahmed Yasin yine Filistinli’lerin İsraillere karşı sürdürdükleri savaşta başlarına geçti.

HAMAS’IN KURULUŞU
Ahmed Yasin 8 Aralık 1987 tarihinde başlayan intifadanın öncüsü durumundaki
İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'nin liderliğini yürüttü. Bu teşkilatın manevi lideri ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü.İsrail yönetimi, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yasin'i yeniden tutukladılar. Onunla birlikte Hamas mensubu pek çok kimseyi de tutukladılar. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan uygulamaydı. Ancak İsrail yönetimi umduklarını bulamadılar. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi.Uzun oyalamalardan sonra Şeyh Ahmed Yasin 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan yargılandı. Ahmed Yasin'in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır."

BİTMEYEN PAZARLIKLAR
Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Daha sonra İsrail yönetimi Şeyh Ahmed Yasin'in 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin'in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde de Şeyh Ahmed Yasin hakkında mahkemenin verdiği hüküm açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme Ahmed Yasin'e ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.İsrail yönetimi söz konusu cezaya mahkum ettikten sonra Ahmed Yasin'le zaman zaman pazarlıklar yapmak ve ona serbest bırakılması için bazı şartları kabul ettirmek istedi. Bir keresinde İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. Ahmed Yasin bunu kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu.Ahmed Yasin bu teklifi de kabul etmedi ve İsrail yönetimini muhatap olarak kabul etmediğini sık sık dile getirdi. Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a getirildi. Ancak bu serbest bırakma olayıyla ilgili iki önemli iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri, Ahmed Yasin'in serbest bırakılmayıp Ürdün'e sürgün edildiği, diğeri ise 25 Eylül 1997 Perşembe günü sabahı Ürdün'ün başkenti Amman'da HAMAS Siyasi Birimi başkanı Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan Kanada uyruklu iki MOSSAD ajanına karşılık serbest bırakıldığı iddiasıydı.

AKSA İNTİFADASI
Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'ye dönmesinden sonra da mücadelesine devam etti. Bu sebeple 29 Eylül 2000'de başlayan Aksa İntifadası'nın da manevi lideri olarak biliniyordu. İsrail yönetimi tarafından da sürekli takip ediliyordu. Bu takip sebebiyle daha önce de bir suikast girişimine hedef olmuş ama saldırıdan sağ kurtulmuştu. İsrail ordusu 15 Aralık 2001’de başlattığı geniş çaplı bir saldırı hareketiyle, özellikle Hamas üzerinde etkili olmaya çalışırken, bu saldırı esnasında Şeyh Ahmed Yasin’in içinde bulunduğu camii İsrail ordusunun füzelerine hedef oldu, fakat Yasin bu saldırıdan yara almadan kurtuldu. 24 Haziran 2002'de, Şeyh Ahmed Yasin Filistin Yönetimi tarafından Gazze Şeridi'ndeki evinde göz hapsine aldı. Bir yetkili, "Şeyh Yasin'in, Filistin halkının ulusal çıkarlarını korumak için önceki günden başlayarak evinde göz hapsine alınmasına karar verildi" dedi. Yetkili, kararın Yasir Arafat tarafından alındığını kaydetti.2003 Eylül'ünde Hamas liderlerinin toplantı yaptığı bir yeri İsrail bombaladı ve Şeyh Yasin, bu bombardımandan elinden hafif bir yara olarak kurtuldu.Şeyh Ahmed Yasin, İsrail tarafından 22 Mart 2004’te Gazze'ye yönelik düzenlenen hava saldırısında öldürüldü.

Kaynak : Kim Kimdir ?

2 Ocak 2009

SENİ BEKLİYORUM


Seni tüm ayrılıklarımın içime doldurduğu mesafelerle kendimden uzak tutsamda içimdeki özlemlerin hasretiyle yanımda istiyorum...
Kah ağlıyorum, kah gülüyorum...En uzaktakini görüp bekler gibi seni bekliyorum...Ne darbeler, ne acılarla geliyorsun bilmiyorum ama ben hep huzuru bekliyorum...
Üç beş raksın, iki kadehin sarhoşluğu ile aşkını bekliyorum...Soyunan ruhumun acizliğine aldırmadan kahrolan yalnızlığıma inat ben seni bekliyorum...Hoş ne umuyorum, dedim ya sadece huzur istiyorum...Usulca değil, avaz avaz bu bekleyiş...
Bir belkide bilemedin beş günüm kalmışcasına sıkışmış nefeslerle sen her geldiğinde içimde kalabalıklaşan kelebeklerle bekliyorum...
Sakın gidenlerimden olma sen tüm yeniliğinle gel...Ne diledin ya da ne umduğunu bilmiyorum, geçmişini, kırdığın kalpleri, yalnızlıklarını, köşebaşı kahroluşlarını herşeyini al da gel ben burda bekliyorum...
Ben huzur bekliyorum, amaaan ben, ah! ben geçmişi kaynar kazan, üç sıkımlık köfte topağı ama acı olanından ve beyaz çarşafların göl yumağı ben...Huzur istiyorum ...
Kaşın,gözün,boynun neysen nesin dedim ya ben bilemem sen ne diledin, bencil bir taraf türedi bu yalnızlıktan bende ben huzur istiyorum...Uzakta küçücük bir noktayken döneceksen dön yok olmadı sende ben gibiysen hadi gel bak bekliyorum...

HEP

Hep en yaramazını yap dilediğince,affı büyük çocukluğun sürdükçe
...

İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ - EDİP CANSEVER



İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ

İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

EDİP CANSEVER

İÇİMDEKİ DERVİŞDEN SELAMLAR VAR :D



Biz komik bir aileyiz...Ben monotonluğu sevmediğimden ve hayatı elimden geldiğince neşeli kılmayı sevdiğimden ve oğlumun anılarında hep gülen bir aile tablosu bırakmaya çalıştığımızdan biz komik bir aileyiz...

Acılara gömülüp aman ben kötü düşüneyim iyi olunca sevinirim mantığına bürünmüşleri kınım kınım kınadığımızdan ki bu durumun " secret" kitabıylada yanlış tez olduğu kanıtlandı hani nekadar kanıt şeysi kabul edilir bunu bilemem ama hep mutlu bakmaya çabalıyoruz nekadar sorun yaşasakta...Biz düşebiliriz, üstümüz başımız çamur olabilir, başımıza en kötüsüde gelebilir önemli olan dürüst olmak hep bunu söylüyoruz yalanın altında ezilmektense herzaman dürüst olmalıyız ve biz yaramaz da olabiliriz...Çocukça yapılan hiçbirşeyin cezası yok bizim evimizde ve hiç bir canlıya zarar verilmediği sürece...Duvarları da boyaya biliriz, her dilediğimizi yapabiliriz ama devamında eski haline getirdiğimiz sürece :D...

Zor bir serüvene çıktık aslında 10 seneden sonra bebek isteyerek...Hayatta dedik oğlumuzu yalnız bırakmak gibi bir lüksümüz yok...Oda yaşamalı bu serüveni başka çocuklara olan ilgisini sevgisini öksüz bırakmak istemedik...Dedikte ayvayı yedik belkide :D...Geceleri hep birlikte edilen akşam dualarına Tanrım bebek gazsız olsun,bebek gece ağlamasın ve lütfen bu bir kızsa cadı, erkekse Fenerbahçeden başka takım tutmasınlar eklenmeye başladı:D...

Bir kere düşük tehlikesi,yaşdan dolayı anomalili doğum riskleri derken( yaş riskinide bakın 35 yaşındayım görende 50 sanır, ay ben 35 mi dedim bak gene içim acıdı ) önümüzdeki Pazartesi bu serüvenin altıncı ayına gireceğiz...Hastanede yattığım dönemde kız denilen bebeğimiz geçen gün gidilen ve çok endişe ile girilen ayrıntılı ultrasonda içimde derviş gibi oturduğundan cinsiyetini göstermedi...Çünkü bu son noktaydı evet kız ya da erkek denilecekti...İlgili doktor hareket etmesi için atraksiyon yapmaya çabaladığında elini ayağına götürdü, ayağını balerin gibi kafasına çıkardı başkada birşey yapmadı...Ara ara da rahatsız olur gibi kafasını sağa sola çevirdi...

Doktor pes ettiğinde biz gülmekten bayılmak üzereydik...Doktorun çabasını izlemek çok komikti...Çok şükür bir sorunumuz yokmuş ama kalp kapakçığının çıkışlarınıda göremedik çünkü 2 cm 2cm miş biraz daha büyümesini bekliyeceğiz...Arkadaşlarımız, ailemiz herkes neticeler için bizi aradığında doktorun yüz hallerini anımsamamızdan çok güldük ...Eve geldik ve oğlumuzda kapıda haberi bekliyor gene birşey diyemedik sağlıklı olması kafi aslında ama bu doktor serüvenlerimiz bizi gülmekten öldürücek...Bu arada cinsiyeti bilmediğimizden kız dediler ama genede bebeğimiz diyoruz, çünkü bu hepimizin bebeği :D.Ocağın yirmisi gibi biz gene doktor amcaya gülmeye gideceğiz :D...Derviş yavrum oturmuş öyle rahatsız edilmekten müzdarip bakalım neler olucak...Şekerli su iç diyor herkes ozaman çok hareket edermiş :D...Bakalım önerileri değerlendiriceğiz artık...

He bu arada sesimizide duymaya başladığı haftaya girdik ya her gördüğümüz karnıma birşeyler söylüyor...Ama kimse bilmiyor yeni bir BEŞİKTAŞ lı geliyor:D

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı