25 Ekim 2009

YİĞİT ÖZGÜR ve GÜLMECE
















Don't u forget about me baby


Pamuk Eda büyüyor ...Biz yağmuru öğrendik, güneşte ısınmayı ve aileyi sevmeyi...Çok anlamlandıramasakta kumandaları sevdik ve en çok diş denen şeyler ağzımızda yer almadan nine nine bize verilenleri ağızda gevelemeyi öğrendik...Geceleri ağlamadan, gündüzleri arabada annenin yanındaki koltukta dünyayı seyretmeyi öğrendik hep "Don't forget about me baby" dinledik sakinleştik ve Enrique Iglesias abiyi çok sevdik...
Doktorumuz çok kızsada iki aylıkken denize girmeyi sevdik ve hatta güvenli simitin içinde uyuklamayı...Kuafördeki seslerden rahatsız olup en çok babaya cilvelenmeyi öğrendik...
Eda ile herşeyi yeniden öğreniyor gibiyiz...Bazen biz birbirimize yüksek seste birşeyler söylerken O nu bize bakıp gülerken yakalıyoruz ve nekadar anlamsız geliyor o tartışma; bizde gülmeye başlıyoruz...
Hayatımın içinde iki tane değerli şey varken dışardan gelecek felaketlere karşı koruyamama korkusu, endişesi bu bendeki...Grip olmasak, dünyada kötü birşey kalmasa ve biz hep koyun koyuna olsak...Biliyorum bu imkansız varolan tüm güzelliklerin bahşedildiğini kötü şeyler olmadıkça anlamazdık bunuda biliyorum...Ben bir masal yaşıyorum küçücük birşey yetiştiriyoruz, bize bağımlı, bizden içimizden ...Sevişmelerin anlam kazandığı, ayrılıkların hüzne bağladığı...Kalbimiz çiçek çocukları ile dolu birbirimize aşkımsız hitap edemez olduk...Nazarlara inat mutluluksa bu çok şükür diyip darısı buna hasretlere diyelim...
İlişkiler,flörtler evet çok güzel ama hayatın farklı biryerinde durup farklı yolculuklara çıkmaya korkularınız engel oluyorsa boşverin yahu hayatta bundan güzel ne var ...Kulağımda bir müzik peşimde oğlum arabasında bebek telin ucunda eşim ve tüm sevdiklerimle MUT LU YUM....
Portakalmavisi....

24 Ekim 2009

SON ZAMANLARDA

Simdi gecenin bir vakti icimde dayanilmaz yazma istegi ile elimde telefon biçare yazıyorum iste.Basına geleceklerden habersiz su kenarındaki Ceylan misali...Güzel yurdumun vazgecemedigim insanları kendilerine geldiklerinde umuyorum hala burada oluruz...Grip,trafik,gasp badirlerini atlatip yasamaya başladığımızda insanca çok taze guncelerle burada olacağım...

6 Temmuz 2009

İÇİLMEMİŞ SİGARA VE KADEHTE ŞARAP



Kocaman şehrin ışıkları akarken gecede ya da geceye ben anlamlandırmaya bayıldığım hayatı biraz daha marur saatlere saklamış sakince dolanıyordum... Sonra elim alışmış, bedenim alışmış, dudaklarım alışmış canım bir sigara istedi...Bir sema turuda sigara için yapıp camın önünde ezberlenmiş yerimi edindiğimde telaşlardan arınmış hayatımı bedenimin arkasında bırakıp önüm pencereye dönük neden olduğunu anlayamadan gözümden iki damla yaş aktı....Hani gürül gürül ağladıktan sonraki baş ağrısı durumlarını sevmediğimden kendimi teslim etmiyim dedim bu sağanağa.Boğazım gerildi taaaa mideme kadar hemde...Birşeyler geçmiş, söyleyemediklerim, geldi oturdu sanki boğazıma....Şöyle bir dönüş döndüm tekrar bedenimin arkasında bıraktığım hayatıma şarap şişesine yöneldiğimde kendi evimde hırsız gibiydim bir kadeh en kırmızısından en güzelinden şarabı doldurduğum kadehimle pencere önündeydim yeniden ve bedenimin arkasına hapsettiğim hayatım....
En son bir elimde sigara bir elimde kadeh neredeydim diye düşündüm...Gene karanlık biryerdeydim içgüdüsel anımsadıklarımın peşine takıldığımda Bodrumda olduğumu hatırladım...Bodrumda evimin terasında...Tıpkı ozamanki şarabın tadını anımsadım...Ozaman ilk kadehimi geleceğime diye kaldırmıştım...Otuzlu yaşları çok sevdim ben...Laf olsun diye değil gerçekten anlamdırarak dinliyorsun tüm Sezen Aksu parçalarını :D...Öyle akıyorki hayat dışına çıkıp bakıyorsun ve belkide tüm telaşlara gülümsüyorsun... Geçmişte çocukça atlattığın önemsemediğin çok şey geliyor aklına gerçi kapamış oluyorsun konularını ama gözlerinden yaş yaş geliveriyor işte geçmiş sen hayatın en güzel yerinde olsanda...
Senden gidenlere selam çakıp ilk kadehi onlara kaldırıyorsun...Beni kandırdığınız için daha mı zekiydiniz, çok şeyler kattı mı hayatınıza benim canımı yakmak, değdi mi gözyaşlarıma ve belkide nefes alamadan midemde acılarla dolaşmama...Benden gidenlerden en çok babamın gidişi koymuş canımı yakmış ...Hepinize küçük ellerimle nanik eder bana sunulanlarla, geçmişte yaşadığım tüm heyecanlara acılara teşekkür eder ben bu sigarayı yakmam ve bu şarabıda içmem arkadaş...
Deymeli diyorum çoğu zaman benim hayatımdan zamanlar ayırıp abuklaşmama dahi deymeli ....
Zamanın içindeki tüneli buldum ama yarı yoldan geri geldim...
Ne anlam katıcak ki bana tekrar tekrar hesaplaşmalar
Önüme bakabiliyorsam geçmişe anlamsızca saplanmak salaklık...
Benden gidilmişse ya da ben gitmişsem
yağmurlar yağdırıp acılara, içkileri fullemişsem
Ne anlam katacak ki bana tekrar tekrar hesaplaşmalar...
Portakalmavisi

23 Mayıs 2009

YAZ GELİNCE BÜNYEYE


Zamanlardan şimdiki zamanda geçmişi silip süpürmüşken içimden ver elini yaz dedim kendi kendime...Sıyrılınca bezelyenin kabuğu gibi içimdeki kırık tanelerden şimdi daha mı huzurluyum ne ??? Evet evet öyle ...Hayatı fantalamasakta, muya gibi öteki yarımız olmasa da mutlu olmamak için kaç sebep sayabiliriz ki :D...


Acıları baskılamak değil bu ardında bırakmak...Yeniden doğmak belkide içindeki yitmişliklerden...Kolkola geçmiş renkli bahar baloncuklarını tenefüs ederken olmayan kırlarında koşmak belkide gözünü sevdiğimin İstanbulunda...


Esnerken ağzını kocaman açıp, rahatlarken en ince detayına kadar çarşafları sıkmak gibi bu...Yaz be güzelim yaz gelmiş bünyeye...Uçurum mu dinler yoksa acı mı takar ver elini gonca açmamış gül kalpli sevdiğim ver elini de gevşetelim şu hayatın civatalarını...Paramızı alamamışız, şişlerimiz inmemiş, geceleri dilediğince sevişemesende açmamış mutluluklar sakladığımız ağaç kovuklarına koşalım...


Beyaz eteklerini giy korkmadan kirlenmesinden elinde şarap şişen son yeşillik ada da buluşalım mı ne dersin ....Yaz be güzelim yaz gelmiş bünyeye keneden bize ne biz 75 liklerde balık olmaya bakalım....


Sevgilerimle....

18 Mayıs 2009

TÜRKAN SAYLAN EFSANE OLDU


Uğur Dündar'ın kaleminden müthiş bir Türkan Saylan yazısı

UĞUR DÜNDAR YAZIYOR
18 Mayıs 2009

Hiç unutmuyorum, 1977 baharıydı. Doğanın gelinlik kızlar gibi renklendiği günlerin birinde, Profesör Dr. Türkan Saylan ile, onun, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi”ndeki odasında buluştuk.
Türkan Hoca, Türk insanının filmlerden, romanlardan tanıyıp korktuğu, hatta doktorların bile yanlarına yaklaşmaya cesaret edemediği cüzzam (lepra) hastalarının tedavisi için savaş vermeye başlamıştı. Yurdu karış kırış dolaşıyor, karşılaştığı her cüzzam hastasını yeni bulunan bir ilaçla tedavi ediyordu..Bu amaçla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi”nin arka tarafında, ağaçlar arasında, çukur bir yerde inşa edildiği için uzaktan hiç fark edilmeyen küçücük Lepra Hastanesi de bu çabanın odağı olmuştu…

O yıllarda TRT nin tek kanallı televizyonuna yaptığım programlar büyük ilgi görüyordu. Hoca ile buluşmamız da, onun çağrısı ve toplumu bilgilendirme amaçlı bir program ricasıyla gerçekleşmişti.

Mütevazı odasında “Bakın çocuklar!” diyerek başladığı konuşmasında, toplumun cüzzamı (lepra) yeterince tanımadığını, abartılı filmlerden ve romanlardan kaynaklanan gereksiz bir korkunun insanlara egemen olduğunu anlattı. İlginç örnekler verirken, bağışıklık sistemi güçlü olanlara bu hastalığın kolay kolay bulaşmadığını, hatta bazen evli olan çiftlerde bile, hastalığa yakalananın diğerine bulaştırmadığını gördüğünü söyledi.

Benim içim rahatlamıştı. Ama kameraman ve sesçi arkadaşlarımın ürkekliği hala sürüyordu. Onları kendilerine bulaşmayacağı konusunda güçlükle ikna ettikten sonra hep birlikte kalkıp, Bakırköy”e, o minik kliniğe gittik. Çekinerek girdiğimiz yer, bir yatakhane görünümündeydi. Hoca o yataklardan birine doğru gitti. Karşılaştığımız görüntü anlatılacak gibi değildi.

Yatağın üzerinde oturan hastanın bacakları dizlerinden, kolları dirseklerinden itibaren erimişti. Kulakları ve burnu yoktu, gözleri görmüyordu… Türkan Hanım, yavrusunun saçlarını okşayan bir anne şefkatiyle yaklaşıp:

“Nasılsın (……) Hanım?” diye sordu.
Et ve kemik topu görünümündeki kadın, Hoca”nın sevgi dolu ellerine, eli olmayan kol kemikleriyle sıkı sıkıya sarılıp;
“İyiyim Hocam, çok iyiyim, Allah sizden razı olsun!” dedi.
Hocanın sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, hastanın verdiği cevap, o ana kadar “Acaba bana da bulaşır mı?” korkusuyla çekingen yaklaşımlar sergileyen ekip arkadaşlarım için de büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu. Artık kendimizi hastalara çok yakın hissediyorduk. Hasta kadının yüzündeki gülücükler, televizyon çekimi yaptığımız gün boyu hiç eksik olmadı.
O gün bir acı gerçeği daha öğrendim. Türkan Hoca gelinceye kadar hastalar doktorlarla pek yakın bir temas içinde olamamışlar. Hatta bir hasta, tüylerimi ürperten anısını paylaşırken aynen şunları söyledi:
Daha önce tıbbiye mezunları bizi görmeye gelir ve şu karşıki tepenin üzerine dizilirlerdi. Hocaları da uzaktan bir şeyler anlatırdı. Biz hastalar, “Doktorlara hoş geldiniz demek için elleri bulunmayan bileklerimizle kopardığımız çiçekleri onlara vermek üzere yaklaştığımızda, hepsi adeta çil yavrusu gibi hastane bahçesinin içlerine doğru kaçışırlardı.”
Türkan Hoca, işte böylesine yüce bir bilim abidesiydi. Olağanüstü çabayla Türkiye”de cüzzamın neredeyse kökünü kazıdı. Binlerce hastayı topluma, ailelerine kavuşturdu…
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”nde neler yaptığını, ne denli büyük başarılara imza attığını belirtmeye hiç gerek duymuyorum.
Ama gelin görün ki, fazilet cellatları, eli öpülesi, anıtı dikilesi bu çağdaş Türk kadınına şeytanın bile akıl edemeyeceği iftiraları yağdırmakta yarış ettiler…
Ama ne oldu?
Türkan Hoca bir efsane oldu.
Bir Türkan saylan ölür, bin Türkan Saylan doğar… Başımız sağ olsun…

11 Mayıs 2009

KIZI ARTİZ Mİ YAPICAN ????

Kırkı çıkmamış yavruya poz verdirdim ya ölmiyim ben emi :D...Güzel güzel pozlar mı verirmiş benim kızım :D ...

Nihayet hormonlarım düzene girer gibi e tabii hepimiz çok neşeliyiz optimist paranoyak hal almış bünye sanırım yazın geldiğini farketti...Doğal olarak neşeler saçıyoruz mucuk mucuk diye ... Kızı soktuğum şekiller sonucu son zamanlarda hayranlarımız arttı öyle şeker ki Allah nazarlardan saklasın her gören "oğluma alacağım" dedikçe yapımda emeği geçen babamız tarafından o kişilerle görüş yasağı yiğiyoruz...RTÜK ün başka bir versiyonu oldu çıktı adam :D...iki gündür ayağımızı dışarıya kızımla ikimiz atmış bulunuyoruz :D.O henüz hep uyuduğundan aklımdaki fotoğraf çekimlerini yapamıyorum doğal olarak :D ...Ama az kaldı lalelerin arasından sırıttırdım mı büyüdüğünde en azından yeşillikler içinde fotoğrafı olabilecek yavrumun...

Modern folk üçlüsü kaçtı sanki içime yaşasın yaz, yaşasın dışarı çıkabilme özgürlüğüm, kahrolsun kızımı oğullarına yakıştırıp alacaklarını söyleyenler...





Sanki yaşadıklarımı onca sıkıntıyı başkası yaşadı :D
YERİM BEN SENİ YERİMMMMMMMMMMM
:D

3 Mayıs 2009

GÜZELİM LOHUSAYIM ÇOK PİS DALARIM

İnsan bazen kendinden büyüklere kulak vermeli zannımca...Hani bu da nasıl bir kelimeyse " zannımca " . Adamlar boşuna dememiş kırk gün diye...Irkın etnik yapısından mıdır nedir biliyorlar demek ki yaşanabilecekleri...


Doğum sonrası dönemden bahsediyorum evet.Meşhur lohusalık dönemi ...Kapıların arkasına süpürgeler konulan, halı altlarına bebeğin kakalı bezi konulan ve daha bilimum yapılası gerekli bir sürü şey...


Hep birşeylerden korunma telaşı bebeğin kuşun kanadından dahi nem kapacağını düşünenler mi, yoksa "kızım sen yat bak bu zamanda gelen hastalık gitmez" diyenler mi ???İçimde birşeyler birikiyor farkındayım zaten ben son üç ayımda çok ağarlaşmış ayağımı arabaya dahi kaldıramamıştım şimdide üstüne kırk gün hapsi zannımca ( bak gene kullandım :D ) boğuluyorum :D

Parmaklıklar ardında dizisi varya dersin bizim aile büyükleri o senaryodan fırlamış...Usul usul beni katil doğanlar a sürüklüyorlar...
Hayat çok güzel bebeğim uslu ve sağlıklı çok şükür. Yapımda emeği geçen baba, yardımlarını esirgemeyen aile büyükleri ve benim biricik oğlum bu dönemimde bana ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlar... Tabii ben kuyruğumla kudurmuyorum tek sorun bu dönemin en hırçın safhasına geçmiş olmam belki kimse anlamıyor ama level atlamış gibiyim...

İnsan önce hayat güzel yaşamak güzel diyip Nirvanaya ermiş gibi bir moda girsede devamında böhüüüü evresi başlıyor...Pencereden bakıyorum zaman zaman hani hayat dışarda nasıl devam ediyor diye ( fotoğrafta da görüldüğü üzere ) kargaları görüyorum, çoğu zaman ağızlarında çöp balkonumdan efektle kovaladığım sevimsiz şeyleri ama ama ama ağaca yuva yapmaya çalışıyorlar ve nasıl yağmur var o ne ben ağlıyor muyum ???

Arabayla Eda için kontrole gidicez Alaturka açıldı radyoda sanırım çalan parça " Ormancı " idi e ben gene ağlıyorum...Sanki ormanım yandı böğkkk...Ben pek ağlamam birde ağladığımı görenler ne yaptığımı anlamamış havasında birde sinir sinir aaaaaaaaaa ağlarım tabii yaaa...Amaaannnn işte o dönemde geçti şimdi hırçınlaşmış çemkirme dönemindeyim :D... Eşime ayrı oğluma ayrı esnafa ayrı herkese sarmış durumdayım...Eşimin gizliden " lohusalık dönemi nezaman geçicek" diye gizli gizli arkadaşlara sorduğunu duydum...Adamcağız alaca karanlık kuşağına düşmüş gibi...Allah hepimizi kurtarsın ee ne diyeyim...

Bu cimcime erken doğduğu için belkide bazen birşeyler yolunda gitmediğinde ben böyle hırçınlaşıyorum.çocuk konusundan dolayı korktuğumu Ona birşey olacağından böyle olduğumu söyliyemiyorum...Erken doğduğu için 1 aydır sarılık ve yarın idrar tahlili vereceğiz...Erken doğan bebeklerde karaciğer oluşumu tamamlanmadığından sarılık uzun sürebiliyormuş...Pozitif düşünüyorum kötü düşünmemeye çalışıyorum ama anladım ki 10 sene öncesine göre anormal hassaslaşmışım ve yaşam kalitemiz biz istemesekte sunileşmiş...Eskiden akla gelmeyen pekçok şey şimdi başa gelir olmuş...Anne olmak belki daha rahat, doktor olmaksa bukadar zor değildi o yıllarda...Ortaya çıkan onca sağlık sorunu yüzünden öğrenciliği bitmek bilmeyen sevgili doktorlara da sabırlar diliyorum...Tüm bunların yanısıra erken doğumun nekadar arttığınıda gözlemlerime dayanarak söylemek isterim...Hani ünlülerin bebekleri de erken doğduğunda derler ya oraları buraları çatlamasın diye erken aldırıyorlar diye yok aslında pekde öyle değil benim yattığım dönemde birtane zamanında doğan çocuk yoktu :(...
"Doğan her çocukta Tanrının insanlardan ümidi kesilmemiş demektir" sözü her zaman dünyaya dair karamsarlaşmamam için bana destek olmuştur...Dilerim ki mahvetiğimiz dünya, bize erken doğumlarla başlayan daha büyük cezalar yaşatmasın...
Bir küçücük gözyaşına nelerini vermezsin ve bir gülüşünde cennet huzurlarına erersin...Tanrım bebeklerimizi koru ve lohusalara da bu ülkede sabır ihsan eyle ...Ah! o kırk gün diyeni bir ele geçirirsem var ya çok pis dalıcam....

PORTAKALMAVİ...

11 Nisan 2009

EDA HANIM TAKTİMİMDİR


01/04/2009 Çarşamba
Doktor onbeş gün önceki muayene dedediki " Artık her hafta geleceksiniz NST ye bağlanmalısın ve benimde içim rahat etmeli"
Bu bebeği nekadar zorlukla içimde tuttuğumu sona yaklaştıkça da korkulara sarıldığımı ama her tekmesinde sağlıklı olacağının sinyalini verdiği için huzur duyduğumu beni takip edenler biliyorlar...1 Nisan günü bebeğim 39 hafta artı 1 günlük oldu...Yani dokuz ay birinci gün...NST ye bağlandığımda artık tek başıma sol bacağımı kaldıramıyordum...Annem ve ebe hemşiresi yardımları ile bana hem moral verip hemde yaklaşan doğum için cesaret veriyorlardı...NST sonucu mükemmeldi doktorum 20 Nisan gününe hastanede oda ayırttı ve benim artık fazla dolanmamamı istedi...Bende sürekli yatacağımı mümkünse de 20 sinden evvel doğurmıyacağımı çünkü Boğa burcu bir kız istediğimi söyledim...Tabii ben başıma gelecekleri nereden bilebilirdim ki:(...
Hastaneden çıktığımızda herkesi aradım 3 kilo 200 gram olmuş ama artı eksi 200 gram hesaplayın işte ben annemle işkembeciye gidiyorum dedim...Bu işkembe olayıda çok komedi kaç kadın buna aşermiştir ki...
Taksiden inerken aşağıdan bıçaklanıyor gibi bir his hissettim hatta anneme de söyledim...Annem sol kasığımda başı oluğundan bunun olabileceğini söyledi...
02 Nisan 2009 Perşembe saat SABAH 03:00
Sol kasığımda taşıdığım için aort damarımın üstüne geleceğinden zaman zaman saplanan sancılar için pozisyon değiştirmemi ve rahatlamamı söylemişlerdi...Peki değiştiriyorum ben bu pozisyonu da neden acı geçmiyor :(. Yatağın içinde aorta gelen bebeği ordan kaçırmak için elimden geleni yaparken ağrı geçmiyordu yarı uyur yarı uyanık nekadar cebelleştiğimi bilmiyorum....Derken öksürüğe bağlı altıma kaçırdım sandım ve iki kere iç çamaşırı değiştirdim...Aklıma gelmiyorki doğum sancısı çektiğim ve suyumun gelmeye başladığı :D...Derken ne oluyor yahuu diye banyoya giderken suyun geldiğini anladım su geldikçe bacaklarımın bağı sökülüyordu...Oğlumda biz günümüzü alıp doğuma gitmiştik ben de habire yahuu bu doğum sancısı nasıl ki der dururdum :D Allahtan başka birşey dileseymişim ya...
"Koridor ve antrede olamaz gelemez daha çok erken 8 aylık olmaz olamaz" diyerek dolanırken
kendine gel kızım dedim gelen su pembeydi suyun renkli olması belkide içerde bir sorun oluğu anlamına da gelebilirdi hemen eşimi ve oğlumu kaldırdım...Buna benzer bir durum yaşadığımızdan 19 haftalık gebeyken kanama ile hastaneye kalırıldığımdan onlar gene öyle birşey sandı suyum geldi desemde inandıramadım evimin direklerini...
Hastaneye gittiğimde içime turnusol kağıdı koydular ve renk değiştirmesini beklediler gerçekte suyum mu geldi ne oldu ancak böyle anlaşılıyormuş....Daha önce kimya dersinde dişimize yapıştırdığımız turnusol kağıdının eline düşmüştüm işte :D ...Hemşire NST yi doğru bağlıyamadığından "sancım var" dediğimde "ama burda sancı çıkmıyor" her dediğinde lav silahım olmadığı ve püskürtemediğim için lanetler okurken eşim ve oğlum bize verilen odaya geçmiş uyuklama pozisyou almışlardı bile...Kadın sonunda NST nin kemerini sıktığında 05:05 de gelen sancıyı gördüğünde " Sizin çok sancınız varmış " dediğinde nerdeyse kadına atlama üzereydim...Koşarak doktora ve eşime haber verdiler...Eşim son kararınız mı dedi ve evde unutulan kamerayı almaya gitti...
Sancım çok kızım ufak aklıma bir sürü şey geliyor acıdan çok ne varsa odaklanmaya çalışırken işkembeden dolayı acaba sarımsak kokuyormuyumdur diye bile düşünmedim değil...
Saat 06:00 gibi beni amelliyata alıdılar...Narkoz veren kişi "öksürüğün var mı?" dedi bende bronşitim yeni geçti dedim...Sersemletilmek isteyip sondanın sonradan takılmasını istediğimden onlarda gerekeni yaptılar...Bir ara tam Doktorum beni keserken uyandığımı anımsıyorum ama herkes bağırıyordu göğsüm inip kalkmıyor nekadar istesemde nefes alamıyorum doktor kesiyi yaparken bağırdığı kelimeleri kafamakazıdım ki uyanınca söylediğimde bana inansınlardı...Ama hala nefes alamıyordum...Sonunda dua edip biran önce tekrar uyumak istediğimi anımsadığımda boğazıma sokulan boruyu ve canımın yanmasını anımsıyorum...
Kendime gelmeye başladığımda başımda bir sürü insan vardı ve doktorum " Çok bitkin bir halde tansiyonunu kontrol ettik ama bir ara 16 oldu solunum yetmezliği bizi mahvetti" dedi.Biliyordum ama konuşamıyordum çünkü boğazımdaki acı çok kötüydü ...Yatağıma yatırdıklarında öksürüğümde ikiye ayrıldım sandım...Kan kusuyordum ama hepsi geçecekti...
Bebeğim 47cm. 2 kilo 780 gramdı...Çok güzeldi ve O nun gibi erken doğanlar yoğun bakımdayken bebeğim benim yanımdaydı...Allaha şükürler olsun ki Edam sağlıklıydı...Solunum yetmezliğine bağlı ciddi bir komplikasyon yaşadığım sezeryan amelliyatında bazı şeyleri kesildiğimi dahi duyduğumu doktoruma söyediğimde bunun olabileceğini ama bunu çoğu hastanın unuttuğunu söyledi...Amelliyata girerken ne olacaksa bebeğime değil benim başıma gelmesi için dua ettim çünkü bebeğimi çok istemiş ve O nu kaybetmektense canımı vermeyi yeğlemiştim...Çok şükür Allah beni sevdiklerime ve yavrularıma bağışladı...
Eda şimdi 9 günlük sürekli uyuyor kilosu ve günü tamamlandığında daha bir cıvıltı dolacak evimiz biliyorum...Koç burcu oldu :D .Nasıl güçlü bir kız...Onun gücü bana kuvvet verdi ve daha çabuk toparlandım...
Sancısını çekmek bile çok güzeldi...Hayatta şu an benim için tek önemli şey yuvam...Birbirimize sevgimizle güç verip şu birkaç günüde atlattıktan sonra ver elini baharın en güzel geldiği yer olan boğaz....
Bu yazımı beni bu macerada yazdıkları ile cesaretlendirip, en üzgün zamanlarımda dahi bana deste olan arkadaşlarıma adıyorum....
Sevgilerimle...

20 Mart 2009

NE KA KOMİĞİM :D

Image Hosted by ImageShack.us

Geçen sene "Tanrım yağmurun yüzüme yağmasını özledim" diye dövündüğümü anımsıyorumda kendime gülüyorum...Bu sene yağmur yağıyor ben arap kızı gibi camdan seyrediyorum...Yok bir iki yağmurda yürüme girişiminde bulundum ilkinde hasta oldum, ikincisinde ise aile güruh halinde üstüme geldi " Sen delirdin mi?" diye.Görende Martta denize girdim sanıcak hoş yapmaya çalıştığımın şu hamile halimle bundan pek farkı yok....

"Hayat bu güzelim insan herşeyi tatmalı" :D.Tattım canım ebemle küçük bir yüzyüze gelme olayından sonra vazgeçtim tattığım tatlardan ama olsun tattım neticede...Tuz, turşu,turşu suyu olayını bitirdim...Şimdi deli gibi gecenin bir vakti aylarca o yatak odasında kapalı kalmışsında sanki herkesi uyutup kaçacakmış hissiyle buzdolabına düzenlediğim gece ziyaretlerinde ekmek arası turşu,üstüne mayonez yanında da en acısından turşu suyu içeceğimle üzerime projektör salınmayacak olsa da evdekilerin hışmından korkumdan köşe bucak saklanarak lüplettiğim zıkkımlanmalarım artık bir anı olarak kaldı ...Çünkü turşu suyu ve turşu yüzünden vücudum su tutmaya başladı.Ödem yapan vücut tansiyonuda zıplattı ki bu hamilelikte ühüüüüüüüüüüüü!!! erken doğum sebebi...Doktor bana kızmakta kendinden geçerken aklımda kalan tek şey " Bu bebeği içinde tutmak için neler yaptın şimdi bukadar ucuz birşey yüzünden bebeğini kaybetmene asla izin veremem"di ...Annem ağlamaktan kendinden geçmiş bense iki katı olmuş yüzümle melun melun doktora bakıyordum...Neticede kesilen turşu suyu ve turşu sayesinde iki günde 4 kilo gitti...Aslında ödem çözüldü gecede dokuz kere çişe gitmek mahiyetinde elbette :D...

Komik bir aileyiz biz...Kamerayı aldık hani şu el içi kadar olanından...Nekadar komik olduğumuzu izledikçe daha da bir tastik aldık eşden dosttan...Olağan akışı komik hayatımızın yoksa biz zorla birşey yapmıyoruz...Bebeğe örülen giysilerin orjinalliğini siz düşünün...Kız diye hırkalarına payet ve boncuklar işlendi :D daha çok gece kıyafetine dönen kıyafetleri eşim görünce "erkek olursa ben size sorarım "dedi...Hayır neyi sorucak çok düşündüm hazır cevabını yapıştırırım diye ama konuyla alakalı bir soru ve akabinde patlayacak cevap bulamadım :D...

Puhahahha! Adanalılar gibi ayakkabının arkasına basıp yürüyorum...Ayakkabılar beni boğmaya başladı...Bu arada tam dört haftam kaldı ve yaz gebelerine terlik giyme rahatlıkları konusunda imrendiğimi belirtmek isterim...

Bu arada salgılanan bir hormondan dolayı kelalaka konularda ağlar oldum...İçgüdüsel bir dişiliğimle sürekli yuvamda düzen ve temizlik olayına giriştim...Annem psikolojimden endişe etsede doktor bunların normal olduğunu söylüyor...
Bu içgüdüsel durumlarda ayrı bir komedi... Günde bilmem kaçkere boş beşiğin içine gidip bakıyorum :D .Gerçi pek boş değil bir sürü peluş doldurdum... İnsan hareketleri kısıtlanınca da sinir oluyor :D... Kendimi ters dönmüş kaplumbağa gibi hissediyorum.Bazen bacağımı kaldıramıyorum bu hallerim de komik...Kaldırıma çıkamıyorum...Tanrım keklik gibi sektiğim zamanlar nekadar güzelmiş...


Eeeee! ama herşeye değer...Hele ultrasonda O nun küçücük elleriyle yaptığı gölge dansını izlemek herşeye değer...Sesini, yüzünü, cimcimeliklerini sabırsızlıkla bekliyoruz bakalım...Herşeyin hayırlısı ve sağlıklısı ile karşılaşmamız dileğimle....

6 Mart 2009

SAKLADIM CEPHANELERİMİ

Koştur koştur bir hayat bu benim içinde hareketlerimin kısıtlandığı...Cephaneler oluşturdum kendime :D bir terlik , bir defter ve bir de kalem...Eski cephanelerimi düşünüyorum sigara paketi, kültablası, biraz çiğnenip yuvarlatılıp ağızdan çıkarılmış sakız...


Sağdan sola, soldan sağa dönerken hayatımın bir film şeridi gibi gözümün önünden geçtiği gecelerim var benim elimde sigaram zihnimde mısralarım dolu anlarıma inat...


Sık tuvalet ziyaretlerimde en çok çıplak gezme arzusu var içimde rutine bağlanmış hareketlerle en hızlı kilodunu indirebilen bir bünye varoldu benden içerü...


Dünü anımsamadan, sıyrılıp sadece yarını düşünmek içimdeki...Dün gene zordu ve yarın belki herşey daha güzel olmak adına bitecek....


Gülle gibi olup kelebekler gibi uçmak geliyor içimden.Ne güzel bir gün tek ayak üstünde seke seke dolaşma arzusu bu bendeki...


Alışkanlıklara sarılıp her telefonda "Ok geliyorum" diyip arabanın anahtarını elime alıp koltuk altıma paltomu sıkıştırıp asansöre kadar hatta yalın ayak koşmak istiyorum...


Rakı havuzunda yüzüp, kenarda tuğlada pişmiş balıkları lüpletip romantik bir gece geçirmek istiyorum...


Oğluma sarılmak istiyorum kollarım kavuşmuyor, alyansımı takamıyorum ve topuklu giyemiyorum...


:D Ahahaha, içimden bale yapasım bile geliyorda yapamıyorum....Tutan mı var ??? Evet küçük bir şey gerçi büyüdü artık...


İçimde kimsenin bilmediği düşüncelerimi bilen, ruhumun yarısı, vücudunun neresi olduğunu bilemediğim ama habire unutturmamak adına kendisi tarafından dürtüldüğüm :D ...


Tamam tamam seni bekliyeceğim ondan sonra cıvıtacağım...Seni şimdiden çok sevmesem bunca şeye katlanırmıyım sanıyorsun :D...Elinde kola şişesi kaçan oğlum, fırsat bildikleri için bir sürü fırçaya maruz kaldığım doktorum, ailem savulun az zamanım kaldı şu doğum olsun cephanelerimi saklıyorum sallıyacağım bir bir bünyenize :D



5 Mart 2009

MİLLİ GÖRÜŞ,DİN BİLGİSİ VE MR.BEEN

Bizim on yaşında bir oğlumuz var.Bu ülkede çocuk yetiştirmenin esaslarının bilincinde elimizden geldiğince okuyarak,danışarak,sorgulayarak,geçmişten geleni modernize ederek ve dejenere etmeden elimizden geldiğince önce ailesine bağlı,vatan,millet, bayrak sevgisi ile belli oranda dini açıdan bu yaşına kadar verilmesini düşündüğümüz tüm eğitimi verdik ve halende vermeye devam ediyoruz...

Çocuklar çok fazla soru soruyor önemli olan onun yaşına uygun abartmadan istediği tatminde cevap verebilmek...Bu uğurda doğru insan yetiştirmek adına ben işimden ayrıldım...Maddi durumumuz bunada müsait olduğu için bu kararı aldık...Hayatta programlı olduktan sonra pekçok işi yapabileceğime inanırken çocuk söz konusu olduğunda doğrularımı tekrar gözden geçirmek zorunda kaldım...Bu arada çalışıyor olsamda belki bukadar vakit ayıramaz ama vermem gereken sevgi ve doğru insan olmak adına ne varsa gene verirdim bunuda biliyorum...Bunu yapan annelere de saygı duyuyorum...

Türkiyede yaşayınca ister istemez içinde yaşadığımız toplumdaki paylaşımlarımızdan dolayı çocuğa önce saygılı olmayı ve yargılamadan önce anlamayı öğretmeye çabalıyoruz...Henüz siyasi bir soruyla gelmediği için din ve Atatürkçü eğitim konusunda bu şu anda böyle...

Ama maalesef sevgiyle sadece bir ömür geçecek sanıp evlenip hemen çocuk yapıp daha çocuklar yaşına girmeden ayrılan anne babalar yüzünden ne kadar sağlıklı bir nesil yetişiyor bilemiyorum...Diğer taraftan doğum kontrolünü günah bilip şeriat kanunları ile yaşayan ülkenin bir diğer yarısında peşpeşe doğup içinde hiç bir kavram yeşertilmemiş çocuklarla da aynı topluma bıraktığımız oğlumuz içine yerleştirdiğimiz sağlam dinamiklerle şimdilik doğru yolda olduğumuzu bize gösteriyor...

Okulda Kanadalı olan İngilizce öğretmenin yersiz abartılı sinirli tavırları karşısında hakkını aramak adına belkide biraz çocukça Müdür Yardımcısına gidip " Kimse kimseye anlamadan bağırmamalı o hep ingilizce konuşuyor ve zaten anlamadığımız için kendimizi savunamıyoruz " da derken ve rencide edildiği bir iki olayı gözünden yaşlar aksada dimdik anlatabiliyor...

Kapıdan içeri yıkılır gibi girdiği günlerden birinde "anne çocuklar B... oynamıyorlar artık neden biliyormusun çünkü B... Allaha inanmıyor ne kadar saçmaladılar anne görsen" Birdakika nasıl oluyorda Allaha inanmak konusu açıldıda siz bunu öğrenip birde çocuğa tavır aldınız ki" "Siz deme anne beni Onun düşüncesi ilgilendirmiyor O benim arkadaşım""İşte ( bir olay anlatırken hep işte kelimesi ile başlıyor bu aralar :D ) annesi babası gelmiş Din dersindeki sınavlara derse girmesini istemediklerini çünkü Allaha inanmadıkalrını söylemişler bu yüzden B... de Allaha inanmıyor çünkü babasıda inanmıyor..." arkasından çok günah diymi anne ya da Allah çarpar değil mi anne gibi cümleler gelmedi...Kötü olan öğretmen veli görüşmesinin sınıfa yansıması...Evet bizim oğlumuz Allaha inanmadığı için arkadaşından vazgeçmedi ama ya diğer çocukların tutumları...Uzunca süre arkadaşlarının tavırlarından etkilenip arkadaşım dediği çocuktan uzaklaşıp uzaklaşmıyacağını gözlemledik uzaklaşmadı olayın üzerinde de durmadı...

Diğer taraftan maalesef hiç bir düzgün yayın bulamadığımızdan zaman zaman Antep in kurtuluşu olsun, İzmirin işgali olsun tüm bunları ilk başlarda masalsı daha sonra ise daha yaşına uygun anlatmaya başlamıştık...Milli mücadeledeki kahramanlıkları dinlemek O nu okadar çok mutlu ediyorduki biz daha fazla detayı okula bıraktık hani dedik okul bilgi yuvası olayları savaşları daha bilinçli bir şekilde anlatır ve hitap ederler...Ama maalesef olanı söyliyeyim koskoca Sakarya,1. ve 2. İnönü savaşları,Büyük Taarruz, T.B.M.M nin açılışı,İstanbul un işgalden kurtuluşu koskoca Sosyal Bilgiler Kitabında Orta sayfada iki sayfaya dağalmış tarih sırasını geçtik tarihleri dahi belirtilmeden konular sayfaya düzensiz dağalmış bir şekilde çocuklara verilmeye çalışılmış...Kurtuluş Savaşının geçtiği tek konu Kurtuluş Savaşında Kadının yeri...Koca savaş yok...Çocuğun yaşadığı hayal kırıklığını anlatamam...Müfradat 10 yaşa uygun bunu bulmuş...Doğuda mermiler altında, kmlerce uzakta okula mayın yüzünden asker eşliğinde giden çocuklar varken ve onların yaşı düşünülmezken, çocuklar geçim sıkıntısından yazları çalıştırılırken, bu ülke en değerli varlığının çocuk olduğunu dile getirmezken birileri oturmuş milli birlik ve beraberliği sağlıyacak konuları ancak bu kadar öğrenmelerini uygun bulmuş...

Çocukalr okadar zeki ve ufukları okadar genişki...Okulda Konferans salonunda her hafta bir film izliyorlar hadi onu geçtim anaokulları da dahil ayda bir çocukları ya tiyatro ya da sinemaya götürüyorlar tabii maalesef bu uygulamalar büyük şehirlerde geçerli...

Çocuk ne dedi biliyor musunuz??? " Anne Mr.Beenden bize ne gülüyoruz geçiyor neden Atatürkle ilgili, geçmişimizle ilgili film izleyemiyoruz...Evet bende soruyorum neden elin japonu düşünüyorda sizler bu çocukları pikniğe götürür gibi Çanakkale ye götürüyorsunuz, oradaki kahramanlıkları bu çocuklara vermiyorsunuz...Çanakkaleye gittik mi gittik ne gördük savaş alanlarını ve mezarları....Gittik gördük geldik ne anladık HİİİÇÇÇ...

Bilinç vermezseniz,spora veya doğru aktivitelere yönlendirmezseniz ya ellerine erken yaşta silah alıyor, ya uyuşturucuya yöneliyor ya da beş çocuğu olan adamlara kaçıyorlar...

Ne diyebilirimki üzülüyorum...Bize ne Mr.Beenden biz Atatürkü, biz kahramanlıklarımızı öğrenmek istiyoruz...Yakın geçmişi çocuğuma doğru anlatmak istiyorum..."Adnan Menderes kim "diye sorduğunda apışıp kalmak istemiyorum...Bilmediğimden değil nasıl ve nerden başlıyacağımı bilmediğimden...Bu çocuklar öğrenmek istiyor İslami dayatmalarla, 8 yy. Hicaz kafasını değiştirmemişlerle, bilinçlendirmeden uzak, ne olduğu belli olmayan müfredatlara teslim etmekle olmaz bu....Mr.Beenden bize ne....

Portakalmavisi

2 Mart 2009

RAKI, BALIK, BOĞAZ...


Ben bu rakı,balık ve boğaz üzerine ne kadar yazsam yetmiyecek biliyorum...İnsan küçükken dünyayı yaşadığı yer kadar sanıyor ve benim dünyam en güzeliydi sanıyor...Sanmamışım aslında öyleymiş bunu sonradan anlıyor insan...
Lodosu yakalayan saçlarımı, kışın kurşun rengi olan boğazı ve yazın yeşiline bakmaya doyamadığım zamanlarını çok zaman yazmıştım...Duygusal anlamda gelgitler içindeyken kıyıma yanaşan küçük bir kayıkla olanca gücümle çocukluğuma kürek çekiyorum şu aralar...Hayat bazen getirdikleri ile değilde anımsattıkları önceden yaşattıkları ile çıkıyor karşına sende alışılagelmiş üzere buyur ediyorsun...
Kovamızı alıp tıngır mıngır gece karanlığında deniz kenarına indiğimizde küçük radyomuzu açar, oltayı denize boğazın serin sularına sallandırdığımızda burnuma keskin boğaz kokusu, kovamıza koyduğumuz balık ve amcamın bir kadehte elinde tuttuğu rakısının kokusu zaman zamanda birasının kokusu dünyaynın en güzel kokularıydı...Ay ve yıldızlar denizin üstünde yakamoz olmuş dans ederken peşi sıra boğazın üstünde akan balıkçı motorlarından gelen alaturka müzikde eklendiğinde bu kokulara büyüyünce geçmişden kalan güzel yerlerini almış oluyorlardı....
insan balığı rakısız, balıkla rakıyı boğazsız düşünemiyor işte...Dünyanın neresinde olursam olayım hiçbiri ortamında olduğu kadar güzel olmuyor olmıyacakta...
Ağzımda kocaman döndüremediğim tipitip sakızım, sevgili amcam ve radyomuzdan yayılan neşeli şarkılarımız....
Karlar yağdığında dahi o sahillerden kopamamam ve belkide oralarsız yapamamam boğazda yaşayan insanların annelerinden değilde boğazdan doğmuş kadar çok oralara bağlı olmaları, toprağa değilde denize bağlılıkları havasından mıdır, suyundan mıdır yokda hoş sedası ve rakısından mıdır bilinmez...

24 Şubat 2009

KOMİK İŞTEEEEEEEEEEe
















GÜZEL GÜL


Karanfiller içinde kalan gülü ben fotoğraflamadan göremeyen kişiye ithafen...

SANA


Nekahati bitmeden acılarımın kalktığım yerde kaldı anılarım
Yokluğun,bana kattıkların, sıyrılamadıklarım...
Dermanı olan gücüyle bacaklarımın
Sürükledim kendimi aydınlığa
Ne güzeldi damlalar yüzüme yağarken
Sırtım yere bakarken uçmak doyasıya
Nereye varacağını bilmeden beklentilerini bile bırakıp
Kaçıp uzaklaşmak
Boğazına düğüm düğüm elvadalar bırakmak...
Seni sarılamadıklarınla
Bana tattırdığın acılarla başbaşa
Küçücük bir mektupla bırakmak
Her santimde sıyrıldığım acılarımla
Yüzüme yağan huzurla
Gidiyorum ben
Özlediğim uyumaya
Uzaklardaki babama
Gidiyorum ben
Ne gözyaşı ne de bir ah!
Sadece kuru bir
EYVALLAH!
Not: Çıkmazlarda kalmamanız dileklerimle bu şiir anlaşılamayanlara...

23 Şubat 2009

İÇİMDEKİ KELEBEĞE MESAJLAR (I),


Artık az zamanım kaldı...Bunu hissediyorum ama bana sunulan tarih 23 Nisan...23 Nisanda bakacağız hastaneler tatilmiymiş yok ikinci verilen tarihte 1 Mayıs :D eeee! o da işçi bayramı...Kızımızın gelişi illa bir bayram olacak sanırım :D...23 Nisan dersek babasıyla aynı olucak zaten doğum günleri...
Çok sıkıntılar yaşadım ( halende yaşıyorum ) çok sıkıntılar atlattım ...Tıbben alınan tüm önlemlerle birlikte dendiki içinde tutmanın bir diğer yolu da beyin ve düşünce gücü...Herşey harfiyen uyguladım meleğim...Yaşadığım tüm olumsuzluklara rağmen elimden geldiğince pozitif olmaya çabaladım da şimdi içimden çıkacağın, çıkman gerektiği düşüncesi beni tuhaf yapıyor...31 haftadır içimde kalman için seninle birlikte savaş veriyoruz da sona geldikçe rutin olması gerekenle savaşıyorum sanki...Şimdide beynimi ve bedenimi doğumuna hazırlamalıyım...
Son zamanlarda beni en çok mutlu eden cümle doktorun " Artık bu bebek için yapman gerekenleri yap, alman gerekenleri al" oldu.Okadar çok bastırmışım ki içimde bazı şeyleri bir anda ne kadar da çok şey almışım...Yeni bir fotoğraf makinası bile alacağım...Nikon D80 i gözüme kestirmiştim uzun zamandır...Babamız kamera peşinde, ben fotoğraf makinası abi ise "bebek bana ne getiricek" acaba derdinde...Uzaktan kumandalı bir helikopter gördüm belkide belli olmaz bebek getiriverir...Küçük süslü rengarenk kurabiyeler ve küçük bebek biblolu çukulatalarla siparişini verdik bile...
İsim kavga ve kargaşamızda benim EDA ismini söylememle son buldu...Bu zamana kadar hiç aklımda olmayan ama bir seferde ağzımdan çıkan isim Eda...
Aslında en çok arkadaşlarımız seviniyor sanırım...Evde kalacağım günleri düşündükçe içime basan afakanlar yüzünden gecenin bir yarısı ev ahalisini işkembe içmeye birde arkadaşları alıp gidelim diye sürüklemelerim son bulucak...Ahahahah! sanırım hiç yemedikleri kadar sarma yapıp yemişlerdir...Ekmeğin arasında limon koyup yediğimi bana hatırlatmamalırını istedim ama bakalım...
Güzel kızım sana neler aldık bir bilsen...Şimdiden doğduktan sonraki 3. ayından sonra çıkacağın tatillerin planları bile yapıldı...Elimde olsa şimdiden gidip sana pasaport alacağım :D...
İçimdeki serüvenin sonuna yaklaştıkça sanki özlemim biraz daha artıyor :D...Bir yarım oğlumdu diğer yarım kızım seni hasretle bekliyorum....
Portakalmavisi...

10 Şubat 2009

SEVGİ KIRINTILARINDA TAKILI KALMAK

-Anlamıyorsun bana sunulan kırıntıları sevgi sanmışım. Beynimde kaç kere kendime kıyaslama dedim ama bariz belirgin birşeyi neden dillendirmeyeyim sevgi değilmiş o alel acele yapılan sevişmeler, arandığında soğuk konuşmalar sevgi değilmiş aldığım doyduğum kırıntıları sevgi sanmışım önemseniyorum sanmışım...
-Neden hemen şekillendirdin. İçindeyken hiç mi birşey yaşamadın sen bu ilişkinin, on yıl evli kalmışsın şimdi boşanalı bir yıl olmadan yaşadığın beş günlük ilişkiylemi geçmişini şekillendirip böyle böyleymiş diyorsun...
-Çok mutluyum kadın olmayı hissetmemişim belkide , belkide hiç birşey hissetmedim ve hep hissettim sanıp sandıklarımdan kocaman bir evlilik bir ilişki yarattım kendime...
- Peki O aramıyor mu seni ?
- Bitirmiş O kadınla ilişkisini ve günde dört kere arar oldu ama neye yarar düşünsene sevişmiyormuşuz bile ilk başta kendimi O nu aldatıyor gibi hissetsemde mutluyum ben...Gözlerimi görebilsen ışıl ışılım değiştim ben...
- Korkuyorum sanki çok çabuk oldu bilmiyorum...
-Lütfen endişelenme ve benim için mutlu ol lütfen....
Bu telefon konuşmasından sonra içimde hissettiklerim bir kadının acısından sıyrılırken başka bir acıya düşüyor gibi olması idi...Çok çabuk olmuştu herşey...Birşey sadece çok çabuk oldu diye de olumsuzlaşırılmamalı belki ama dedim ya bilmiyorum...Arkadaşım on sene üstüne eşi O nu aldattığı için evini barkını topladı bu şehirde de kalamam dedi ve İzmire yerleşti...Şimdi yeni bir ilişki içinde tek endişem sevgi sandığı şeyin O na acı vermesi olacak...Zamanında körlemesine bağlanmak ve bağımlı olmak yerine yaşadığı ilişkiyi evliliğini kafasında şekillendirseydi belkide sevgi diye aldığı şeyin kırıntılardan ibaret olduğunu anlasaydı belkide ilk giden O olurdu ama olmadı...Şimdi mutluyum diyor bana da inanmaktan başka ne düşüyor...

Portakalmavisi....
Image Hosted by ImageShack.us


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı