27 Şubat 2008

REKLAMLARDA ENLERİM....

Finansbank öyle bir reklam yapmış ki ağlanacak halimize tamda gülebileceğimiz cinsten...Oyuncuların doğallığı ve anlatılmak istenen bukadar güzel anlatılabilirdi :D


Pınar Beyaz koleksiyonundan Okyanus ile olan bu aralar çok dikkat çekici...Okan Bayülgenin seslendirmesi ile enerji alan reklamı seviyorum :D

LOST NİHAYET


Hadi gözümüz aydın tüm Dünya'yı kasıp kavuran Lost "The Beginning of the End" adlı bölüm ile 4. sezonuna merhaba dedi. Uzun süre ara verilen dizi artık merak ve heyecan içerisinde bekleniyordu. Yeni bölümünde yine yeni soru işaretleri ile karşımıza çıkan Lost'un 4.sezon 1. bölümünü henüz izleyememiş olanlarınız var ise fullsinema.com adresinden online olarak izleyebilirsiniz.

22 Şubat 2008

Web 2.0 NEDİR ???

Bu aralar moda :) Buda geçen verdiğim bir seminer için hazırladığım makalem.
Web 2.0 Nedir? Gerçekten var mıdır?
Bugünlerde her yerde aynı şey karşımıza çıkmaya başladı “WEB 2.0”. Peki nedir bu web 2.0? Herkes bunu tanımlamaya çalışıyor. Bazıları ise varlığını sorguluyor. İlk olarak karar vermemiz gereken gerçekten böyle bir kavram var mı yok mu? 90 yıllardan bu yana gelişimi katlanarak sürdüren ve birçok insan için vazgeçilmez hale gelen bir internet var...

Devamını Okumak için TIKLAYINIZ

Alıntı : Bildirgec.org.

21 Şubat 2008

HAYAT İŞTE......

Hayat içinde anlam barındıran yığılmalardır bence...Ne yığdığına bağlı kendine...Ya çok çekersin ya da gamsızsındır aldırış etmezsin....




En can acıtan darbeleri hep ummadıklarından yersin...Öyle canın yanar ki "acaba" dersin her yeni deneyimde "Acaba gene acı duyar mıyım?" Kaçısı yok duyarsın ( acı ama gerçek )



İyi niyetlisindir ...Aslında en büyük kurban gene kendi kendininsindir...Acıma acınıcak duruma düşersin ve iyi niyetini suistimal ettirme...Pöhh istediğin kadar diren herseferinde en büyük avuntun bu işin öteki dünyasıda vardır olacaktır...







Yaşadığım tecrübeler deneyimlere bağlıdır der abartırız kimi zaman... Ölçmek tartmak bana ne kazandırır ne kaybettirir kaygılarını bir sonraki balıklama atladığın deneyimlere saklamaya karar verirsin...Yaşadığının iyi yanlarını ceplerine doldururken ( ki biz buna olumlu tecrübe diyoruz )


Hayatta sonu gelmiyecek tekşey ÖĞRENMEKTİR ...Bunun yaşı başı olmaz...Ama öğrenmekte hangi yaştaysan onun gereği mi olmalıdır bunu bilmiyorum...80 inde msn çözünce dileklerini upload etmeyi istemeyeceksen sokulablirsin o pc ye :)



Öğrenmek dedikse merak modunda cıvımadan ilerlemek lazım ...Yoksa kırkından sonra diye başlıyan insanoğlunun hormonlarının aktivasyonu ile alakalı sığ cümleyi kurdurtmayın bana ...





Sanırım bu hayatta ezilmeden bizimde bir hakkımız olduğunu anımsayamıyoruz...Bizi ezenlere minnet mi duymalıyız ... Gak gukuk değil bu hak hukuk. Hakkı kadarına razı olmayanların senin razı olduğuna tecavüz etmelerine olay yol aldığında engel olsak o ezik kompleksi denen olayada sebebiyet vermemiş olmazmıydık aslında...



Yurdum kadını seçen seçilir ...Seç derler seçer seçildin derler en önde koşturur tarlaya çapaya, evde işe, dışarda mesleğine, çocuğunu emzirmeye, eşine hürmet etmeye...Okadar çok canı vardır ki kediler halt etmiştir yanında ...Yakartopta canı yanmaz, herşeyi yaptığı için en iyi olduğu şey nedir bilmez...



Çocuksan ve birhaylide yaramazsan sana verilen cezaları unutmaki olgunlaşman için alıyorsun yaptığın hatalardan ders alman için yalan konuşmaman, izinsiz evde top oynamaman, kedinin içtiği suya turp suyu sıkmaman için...Zekiysen ve çocuksan ve hayal dünyan bu dünyanın çevresinden büyükse küçük çeyreklerde takılı kalmadan her halinden bir eğlence çıkarmaya bak ( bence)




Bir nesil hayatta böyle tükeniyor...Beyne herşeyi yüklüyor teoride dünyalar yaratıyor, alıyor, satıyor, eğleniyor ama uygulamada ürkerek yaşıyor...Sığınağı bilgisayarı kendine yarattığı ve kahramanı olduğu hayatını sınırlarını kendi koyduğu sürece yaşıyor...Bünye protein almış, su kaybetmiş, yurduna bahar gelmiş, aslında bir insan ve hisleri var sadece göz ve parmaklardan ibaret değil ....Ne acıdır ki bilmesede HAYAT BİR YERLERDE AKIP GİDİYOR...Kök salmayı yanlış kavramasına bakmayın kavratmamışlar öyle varsayalım...



Oy oy oy en mükemmelimi bekledin sen onca sene...Ama ama hayat beklemek değilki, hayat böle birşey değilki...İçine dalıcaktın, acı çekecektin, tecrübelerini cebine koyacaktın,öğrenicektin,sınırlarını cılkını çıkarmadan zorlıyacaktın, merakını seviyeli tutup rezil olmıyacaktın, hakkını kaybetmeden bilip arama peşine düşmiyecektin, çocuk olacaktın, seçicektin seçilicektin, özel olucaktın önce kendi değerini bilecektin asla gururnu asaletini değmeyecek şeyler için öne sürmeyecektin .....Ama ama böle kup kuru kalmak değil ki yaşamak hele hele beklemek hiç değil ki .......

Hayattan vazgeçmemeniz dileklerimle.....

Agnus...

BİR KİTAP - SUNAY AKIN


KIZ KULESİ'NDEKİ KIZILDERİLİ
Tür: Deneme
Yazar: Sunay Akın
Yayınevi: Çınar Yayınları
Bir yaz akşamı Boğaz'ın ortasındaki Kız Kulesi'nin beyaz duvarlarında Kızılderililerin vahşi olarak gösterildiği bir kovboy filmi izlediğinizi düşleyin...İşte, o an, omuzunuza konan martı kulağınıza şunları söyleyecektir: 'Kız Kulesi'ne de bakıyorsun, Kızılderililere de... Ama gerçeği göremiyorsun... Gel benimle.'

KIZ KULESİ EFSANESİ

Kız kulesi ile ilgili anlatılan ilk Efsane; Ovidius'un kaydettiği bir aşk hikayesidir:Zamanında Üsküdar sırtlarında Tanrıça Afrodit adına bir tapınak vardır. Hero'da genç kızların görev yaptığı bu tapınağın rahibelerindendir. Leandros ise karşı kıyıda bir kral oğlu...Durun Leandros ile Hero'nun Kız Kulesi aşkını anlatmadan önce Adonis ile Afrodit'in hikayesini bilmek lazım:"Bir bahar günü Sestos'ta bayram varmış, Afrodit'in çok genç ölen sevgilisi Adonis'in şerefine bir bayrammış bu. Adonis temmuz ağaç kabuğundan doğmuş, çiçek gibi körpe, canlı bir çocukmuş. Afrodit onu görür görmez, güzelliğine vurulmuş, çocuğu yer altı tanrıçası Persophone'ye vermiş, büyütsün diye. Ne var ki, karanlık ülkenin tanrıçası da çocuğa tutulmuş. Afrodit'e geri vermek istememiş. Tanrıların babası Zeus kızlarının arasını bulmak için Adonis yılın üçte birini yeryüzünde Afrodit ile, üçte birini yeraltında Persephone ile, geri kalanını da kendi nerede dilerse orada geçirecek diye kesip atmış. Ama Adonis yılın sekiz ayını Afrodit'in yanında geçiriyor, yalnız dört ay iniyormuş karanlık ülkeye, Persephone kıskançlığından bir yaban domuzu salmış ormanlara, hayvan Adonis'i avlanırken yaralamış, öldürmüş. Can çekişen sevgilisinin yanına koşarken Afrodit'in ayağına bir gül dikeni batmış. O güne kadar beyaz olan gül, tanrıçanın kanıyla al renge boyanmış.Tanrıça, Adonis'in gövdesinde ne kadar kan damlası varsa, o kadar gözyaşı dökmüş, toprağa dökülen her damla kandan bir lale, her damla yaştan bir kırmızı gül fışkırmış. Bundan böyle bahar bayramında kadınlar, "Ah Adonis! Vah Adonis!" diye bağırıp dövünürler, tören yaparlarmış."

Gelelim Efsanemize;Hero kulede kumrulara bakmakla görevlidir. Aşka yasaklıdır. Her ilkbaharda doğanın uyanışı adına tapınak çevresinde yapılan bu törene çevre şehirlerden insanlar akın akın gelir, yenilir içilir, aşkı bulamayanlar Afrodit'e mabedinde yakararak aşkı yaşayabilmek için yakarırlar.Boğazın karşı kıyısında oturan Leandros'ta Hero'yu bu törenlerin birinde tapınağa geldiğinde tepeden tırnağa kırmızı güllerle donanmış olarak görür ve olan olur. Her ikisinin gönlüne aşk ateşi düşer; düşer ya işte efsane de böyle başlar.Abydos'lu kral oğlu Sestos'lu rahibeye ne pahasına olursa olsun kavuşmak ister. Ancak arada bir engel vardır; Hero'nun rahibe olması. Böyle olunca Hero evlenemez ve sevdiğine kavuşamaz. Ama aşk sınır tanımadığı gibi deniz, deryayı hiç dinlemez elbet. Leandros Boğazın bir kıyısından Kız Kulesine geçmek için yanıp tutuşur. Bir gece dalgalara bakarken, Kız Kulesinin tepesinde bir ateşin yandığını görür. Hero kuleye çıkmış, sevgilisine, "gel, gel!" diye bir meşale sallar. Deniz durgundur, ay suda hafifçe dalgalanan ışıltılarıyla Leandros'a bir yol çizer gibidir. Leandros dayanıklı bir yüzücüdür ve karşı kıyıda Hero'ya varan ışık yolu ise ona oldukça kısa görünür.Dalgacıklar, "gel, biz seni götürürüz" der gibi fış fış ederek, kuledeki meşale ile aynı şarkıyı söyler ve Hero'ya kavuşacağı hayaliyle suya atlar. Var gücüyle kulaç atar, yüzmeye başlar. Hero'nun elinde sallanan meşale de gittikçe yakınlaşır. Aşk sarhoşu Leandros artık yüzmüyor, su fırtınası arasında uçuyor gibidir. Son bir kulaçla karaya ayak basar, soluk bile almadan kumsaldan yukarı koşar. Kulenin kapısı açıktır ve içeriye dalar, merdivenleri tırmanır. İlk defa birbirine sarılacak bir kadınla bir erkek nasıl bir an duraklar, karşılarına çıkan mutluluğa nasıl şaşkınlıkla inanmadan bakarlarsa, Hero ile Leandros da öyle duraklar, bakışırlar. Meşale söner, Kız Kulesi kapkara bir taş yığını gibi yükselir ay ışığında. Ve o gece Hero ile Leandros'un aşkları kutsanır.




Bir gece, bir gece daha, her gece Kız kulesi birbirine aşık iki gencin gizli aşkına tanıklık eder. Her gece Leandros kulede sallanan meşaleye doğru yüzer, her gece Hero'ya kavuşur ve her sabah doymadan, yaz gecelerinin kısalığına üzülerek dönüş yolunu tutar. Ancak yaz geçmiş, boğazda dondurucu poyrazlar esmeye başlamıştır. Ne var ki, Kız Kulesinde meşalenin yandığını gördü mü, ne rüzgar, ne dalga, ne soğuk durdurabilir Leandros'u. Denize dalar dalmaz en yüksek dalgaları yara yara yüzer, yorgunluğunu duymadan varır karşı yakaya.

Hero korkmaya başlamıştır, denizden çıkan sevgilisinin buz gibi bedenini sararken bir tehlike sezinleyerek ürperiyordur. Hızla esen bora meşalesini söndürecek gibi oluyordur bazı geceler. Yine de gelme diyemez Leandros'a. Kavuşmamak, biri boğazın bir kıyısında, öbürü öbür kıyısında bütün bir gece ayrı kalmak akla sığmayan, olmayacak bir şeydir.

Bir gece fırtına daha serttir, Hero'nun elindeki meşaleyi söndürür. Dağ gibi yükselen dalgalar Leandros'un çırpınan gövdesini döve döve Kız Kulesinden çok ötelere sürükler. Delikanlı bütün gücüyle karşı koymaya çalışır, ama kulenin tepesindeki ışığı göremez olmuştur artık. Nereye doğru yüzeceğini bilemez.

Yol gösteren ay ışığını kara bulutlar kaplamıştır. Leandros'un yüreğindeki ateş yanar daha, ama kollarının, bacaklarının gücü tükenmiştir. Buz gibi bir donukluk sarar bedenini. Ne olduğunu bilmeden bırakır kendini denize. Sabaha karşı dalganın kıyıya sürüklediği cesediyle acı son başlangıçtır onun için.

Kız Kulesi kıyılarında kurşun gibi bir sabah ve serin hava Hero'yu sarmıştır. Bitkin bir şekilde akşamdan beklediği Leandros'unu düşünmektedir. Fakat kıyıya sürüklenen cesedi görünce hasret ateşini söndürmek için kendisini sadece boğazın sularına atmak olur çaresi; çaresizliğinin çaresi olarak.

Kaynak: Kız Kulesi / İstanbul

VEEEEE GÜLMECE








ERKEN KALKMAK...


"Erken kalkmak " bu cümle olabildiğince can sıkıcı biliyorum :D...Hele bu cümleyi "Pazartesi erken kalkmak " diye kursaydım ozaman ne olucaktı ??? Gün ışığı olmasına aldırmaksızın "Alacakaranlık kuşağı" gibi dediğinizi duyar gibiyim...
Erken kalkmak = Başından aşağı buz dökülmesi ya da ( da ayrı yazılıyor, aslında bu "da" neden ayrı yazılıyor iki hecenin anlamsız ayrılığı beni çok incitiyor bu konu hakkında da yazıcam ), buz dolu küvete yatırılma....
Erken kalkmak = Kızgın kumlardan serin sulara koşamama hali :D
Erken kalkmak üzerine şimdide Hollandalı bilim adamları toplanmış araştırmış ve bunu kamuoyuna sunmuşlar işte bilgi ....
Sabah uyanmak ve işe gitmek bazıları için her gün yaşanan bir kâbus. Hollanda da yapılan bir araştırma sabahları bir türlü güne başlayamayanlar için hayatlarında yepyeni ufuklar açıyor.
Leiden Üniversitesi nde sabahları uzun süre yataktan kalkamayanlar üzerinde yapılan araştırmalarda şaşırtıcı bulgular ortaya çıktı.
Gece uykusunun kaynağı olan biyolojik saatin kişiden kişiye farklılık gösterdiği ve bunun gün içindeki uyku koşullarını etkilediği kanıtlandı. Leiden Üniversitesi araştırmacıları, gün ortasına kadar bir türlü uyanamayan, ancak akşama doğru kendine gelen kişilerin biyolojik saatlerinin, erken uyanma alışkanlığı olanlara göre ortalama iki saat geri kaldığını tespit etti.
Araştırmacılar, deneklerin bir kısmının da kısa süreli uykulara rağmen diğerlerine oranla kolayca uyanabildiğini ve çok az kişinin de bu doğal eğilimi değiştirebildiğini kaydederek, "Bu kişiler erken kalkıp çalışmak zorunda kalsalar bile geç yatmayı göze alacak kadar dirençli" dedi.
Hollandalı araştırmacıların bu çalışması, Erken yatıp erken kalkmak insanı sağlıklı, akıllı ve varlıklı yapar görüşünü savunan Benjamin Franklin, Thomas Edison un da aralarında bulunduğu bilim adamlarının fikirlerini çürütüyor.
Biyolojik saat nasıl ayarlanır?
Edison a göre çok fazla uyumak insan sağlığı açısından iyi olmadığı gibi medeniyet açısından da ilerlemeyi yavaşlatan bir faktördü. Ancak Southampton Üniversitesi bilim adamlarına göre, artık erken kalkmak kişisel bir üstünlük değil. Üstelik çok geç uyuyanlar erken kalkanlara göre çok daha sağlıklı olabiliyorlar.
Öte yandan Southampton Üniversitesi nde 1973-1974 yıllarında sağlıkla ilgili bir kamuoyu araştırmasına katılan 65 yaş üzerindeki 1229 erkek ve kadın üzerinde yapılan deneyler, bu yıl yeniden tekrarlandı. Sonuçlarda ise geçen 20 yıl boyunca 12 saat ve daha fazla uyuyanların, dokuz saat uyuyanlara göre genç yaşta ölme ihtimalinin bir buçuk kat daha fazla olduğu ortaya çıktı.
British Medical Journal dergisinde yer alan başka bir araştırmada ise insanların istediği saatte yatıp istediği saatte kalkabileceği belirtiliyor. Catharine Gale ve Christopher Martyn in bulgularına göre, uyuma ve uyanma saatleri pek bir şeyi değiştirmiyor. "Biyolojik ritim geç kalkmayı gerektiriyorsa geç kalkmalı" diyen Gale ve Martyn yine de sekiz saatten fazla uyumanın vücut için yararı olmadığı görüşünü savunuyor.

20 Şubat 2008

101 YAZARDAN 100 SOKAK


Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan kitap, her sokağında bir yazarın dolaşıp düş kurduğu 100 sokaklı bir kentte gezinme keyfi yaşatıyor. 101 yazarın kaleminden 100 sokağın anlatıldığı kitapta yazar, okurun elinden tutup kendi sokağında gezdiriyor, tam bir İstanbul hatırası yaşatıyor.
Kitap, Adalet Ağaoğlu'ndan Ara Güler'e, Doğan Hızlan'dan Elif Şafak'a, Tuna Kiremitçi'den Güven Turan'a, Ahmet Oktay'dan Tahsin Yücel'e, Nedim Gürsel'den Güneş Karabuda'ya, Ece Temelkuran'dan Ülkü Tamer'e ve Füruzan'dan Hulki Aktunç'a kadar pek çok ismin yazılarıyla ortaya çıktı.
Editörlüğünü Murat Yalçın’ın yaptığı kitabın hazırlanması sekiz yıl sürmüş, Murat Yalçın Kitabın önsözünde Ömer Erdem ve Ebubekir Eroğlu’nun aynı sokağı yazdıkları için kitabın adının 101 Yazardan 100 Sokak olduğunu söylüyor.
Kitabın ilginç özellikleri:101 yazardan 25'i kadın; en yaşlısı 1925 en genci 1983 doğumlu. 101 sokaktan 35'i Anadolu yakasında. Memet Fuat'ın kendi sokağını "yapmış" olması, farklı semtlerde, farklı yakalarda da olsa kimi sokakların garip benzerlikleri, isim değişiklikleri dikkati çekiyor.
Cağaloğlu'ndaki "Çatalçeşme Sokağı"nda iki yazarın buluşmasıysa kitabın çatallandığı nokta: "101 Yazardan 100 Sokak" o yüzden.
Yitirdiğimiz yazarlarla sokaklar da bu kitapta, 101 yazardan 5'i artık aramızda değil: Memet Fuat (2002), Muzaffer Buyrukçu (2006), Cenk Koyuncu (2006), Samih Rifat (2007), Erhan Bener (2007).
Bir de bugün yerinde yeller esen sokaklar var, belediyelerin türlü nedenlerle yok ettikleri; onların acı sonu diğerlerini de ürkütüyor kuşkusuz.
101 yazar elinizden tutup kendi sokağına, kim bilir kaç yapıtını kurup düşlediği yere götürecek sizi. İstanbul yine parıltılar saçacak... İyi kötü sırlarını, sokak sokak, kıyı bucak ama 101 kalemden okumuş olacaksınız, her sokağı bir ömür İstanbul'un.Diğer bilgi :101 yazar 100 sokakta İstanbul'u anlatıyor, okurunun elinden tutup kendi sokağında gezdiriyor. İstanbul sokak sokak, kıyı bucak sırlarını açıyor. Unutulmaz bir "İstanbul hatırası" yaşatan bir kitap: İstanbul Sokakları.İstanbul'un son yarım yüzyılının kişisel tarihlerle buluştuğu bir kitap İstanbul Sokakları: 100 sokak, 101 insan, 101 anı, 101 hikâyeli bir kitap... Minyatür bir kent: her sokağında bir yazarın dolanıp düş kurduğu 100 sokaklı bir kentte, bir anı-kentte gezinme keyfi yaşatan bir kitap.Kitabın ilginç özellikleri:101 yazardan 25'i kadın; en yaşlısı 1925 en genci 1983 doğumlu. 101 sokaktan 35'i Anadolu yakasında. Memet Fuat'ın kendi sokağını "yapmış" olması, farklı semtlerde, farklı yakalarda da olsa kimi sokakların garip benzerlikleri, isim değişiklikleri dikkati çekiyor. Cağaloğlu'ndaki "Çatalçeşme Sokağı"nda iki yazarın buluşmasıysa kitabın çatallandığı nokta: "101 Yazardan 100 Sokak" o yüzden.Yitirdiğimiz yazarlarla sokaklar da bu kitapta101 yazardan 5'ini yitirdik: Memet Fuat (2002), Muzaffer Buyrukçu (2006), Cenk Koyuncu (2006), Samih Rifat (2007), Erhan Bener (2007). Bir de bugün yerinde yeller esen sokaklar var, belediyelerin türlü nedenlerle yok ettikleri; onların acı sonu diğerlerini de ürkütüyor kuşkusuz.101 yazar elinizden tutup kendi sokağına, kim bilir kaç yapıtını kurup düşlediği yere götürecek sizi. İstanbul yine parıltılar saçacak... İyi kötü sırlarını, sokak sokak, kıyı bucak ama 101 kalemden okumuş olacaksınız, her sokağı bir ömür İstanbul'un.

12 Şubat 2008

CİMCİME

TÜRBAN, BİREYİN Mİ, SİYASETÇİNİN Mİ,YOKSA EMPERYALİZMİN Mİ BAYRAĞI ?

Türban, Bireyin mi, Siyasetçinin mi, Yoksa Emperyalizmin mi Bayrağı?

Türbanın neyin ve kimin tercihi ve simgesi olduğu konusunda kafalar iyice karıştırıldı.

- Türban dinin (ve inancın) simgesi mi? Başbakan'a göre böyle; inancın, dinin (ve İslamın) bir simgesi oluyor ona göre... Buna da kimse karışamazmış.

- Türban acaba kimi siyasetçilerin (ve partilerin) de simgesi mi?Kesinlikle öyle. Dinci partiler türbanı bir bayrak gibi önlerine katıp ardından yürüyorlar hem de Cumhuriyet devrimlerine karşı...

- Türban bir " kimlik ve aidiyet " göstergesi mi? Örneğin " ben çok dindarım " ya da " ben şu partiyi destekliyorum " dercesine bir aidiyet (ve cephe) gösterisi olabilir mi? Kimi siyasi partiler "Hintkumaşı bir mal bulmuş gibi" üzerine atladıklarına göre bu olasılığı göz ardı edemeyiz.

- Acaba türban " bir sosyal ve sınıfsal statü ve prestij aracı olarak " düşünülemez mi? Öyle ya, " First Lady " onu takıyor; Sayın Bayan Erdoğan da türbanlı. Bir ve iki numaralar türbanlı olduğuna göre kimi genç kızlarımız bunu bir statü gösterisi, üst sınıflara tırmanmanın simgesi olarak görmüş olamazlar mı? Bence pekâlâ mümkün...

- Bir de işin " medyatik boyutu var". Öyle ya türban her gün televizyonlarda, gazetelerde. Sabah türban, akşam türban onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Adeta paparazzi malzemesi yapılmış, tövbe, tövbe...

Acaba genç kızlarımız türbanı, " medyatik görünmenin bir aracı gibi" algılamış olamazlar mı? Vakko'sundan Versace'sine, beş liralığından beş yüz lira olanına kadar değişiyormuş. Takarsın beş liralık bir türban, atarsın bir Versace düğümü çene altından, çıkarsın yollara.

Medyatik görünmenin en kolay yolu bu. Kızlarımız özenir tabii. Öğrenciliğimde hocalarımız dağdaki çobanın gösteriş özentisini anlatırlardı bize; içi görünen naylon gömleğinin cebinde Marlboro sigarası, elinde pilli bir radyo... Al sana " gösteriş için tüketimin " medyatik boyutu...

Çoban Beyoğlu'na çıkamayacağına göre bu gösteriş köydeki kızlar için olsa gerek...

- Yoksa türban kimi siyasiler için kirli işleri gözden kaçırmanın bir örtüsü mü?

Herkesi türbana yöneltip arkadaki pisliği bununla örtme çabası mı? Türbanı başı örtmek için değil, toplumdaki kokuşmayı, yoksulluğu gizlemek için kullananlar yok mu?

- Belki de o sadece masum görünen bir basamak,bir atlama taşı... Dinci bir yapılanmaya geçişte, zararsız sanılan bir simge, bir bayrak.

- Ancak bu masum görünüşlü örtü,Türkiye üzerinde hesapları olan herkesin işini görüyor.Cumhuriyet'in değerlerinden, Atatürk' ten, laiklikten pek hoşlanmayanlar onu masum bir özgürlük simgesi olarak sunuyorlar.

Bunun yanında oy avcılığı yapan dinci partiler türbanı, balığı yakalamak için kullanılan oltanın yerine koyarak oy avcılığı yapıyorlar.

Bir taşla iki kuş; geçiş döneminde şirin bir araç ve aynı zamanda iktidara götüren bir kaldıraç.

- İçerdeki oy avcıları ve takıyyecilerle birlikte dış güçlerin de işini görüyor türban. Bush ne diyor? Biz Atatürk'ten, sosyal devletten, Cumhuriyetten, laiklikten hoşlanmıyoruz. Cumhuriyetin yerine "Ilımlı İslam Devletini" tercih ederiz.Türban, ılımlı İslamın sembolü... Hele bir de çene altından bağlanırsa bütün sorun çözülüyor.

Türban Noel Baba gibi...

Türban Noel Baba gibi herkese bir şeyler dağıtıyor. Oy avcıları yararlanıyor, varoşları ve kırsalı türbanla avlıyorlar. Cumhuriyetin yerine din devleti kurmak isteyenler onu bir köprü gibi kullanıyorlar.

Cumhuriyeti, devlet düzenini değiştirmek isteyen dış güçler türbanı bir siyasi silah gibi görüyor ve değerlendiriyorlar. Küçücük, masum bez parçası bir anda atom bombası gibi büyük güce ulaşıyor. Bir bez parçası, koskoca Cumhuriyeti yıkabilecek bir kaldıraç haline dönüşüyor.

- Sorunun temelinde din mi var, hayır. Sorun bir hukuk sorunu mu? O da değil. Sorun, " mazlumlar ve sömürgeciler arasındaki çatışmada " türbanın bir maşa olarak kullanılması.

Dünyadaki paylaşım kavgasında emperyalizmin ve onun işbirlikçilerinin türbanı, toplumdaki çatışmanın bir aracı haline getirmeleri.

- Sağ-sol çatışması,Türk-Kürt çatışması ve laik-dinci zıtlaşmaları emperyalizmin " böl ve yönet kuralının uygulamalarıdır ".

Türban ve Marlene Dietrich!..

18 Ağustos 2006'da Bıçak Sırtı'nda yayımlanan yazımın başlığı "Türbanlı Kadın ve Marlene Dietrich" idi.

Attilâ İlhan anlatmıştı; ünlü yıldız Mia West, Holywood'a Avrupa'dan henüz gelen Marlene Dietrich'e nasihat etmiş: Burası çok tutucu, faşist bir düzen var. Gözlerini kullan, başkasını göstermene toplum izin vermez demiş.

Çeşme'de otelimin önünden geçen türbanlı zarif hatun da yalnızca ayaklarını özgürleştirip kullanabilmişti, onu anlatmıştım öykümde. (*)

Kimi baskıcı rejimler postallarla gelir, Irak'ta olduğu gibi. Kimileri de mahalle baskısı ve din faşizmi ile elde edilir. Dünyamız ortaçağın karanlık döneminden beri bu baskıyı bir türlü üzerinden atamadı.

Son yüzyılda emperyalizmin, dini bir araç olarak yoğun bir biçimde kullanmaya başlaması, din faşizmi diyebileceğimiz yeni bir baskı rejimi yarattı.

Sömürgeciler, iktidara getirdikleri yönetimlerle Türkiye'yi bölmeye çalışıyorlar. Türban bu çatışmanın içinde kullanılan küçük bir bez parçası...

Son bir not: Meclis'teki oylamada türbana destek veren üç parti, bulundukları cepheyi de ifşa etmiş oldular...


(*) Attilâ İlhan'la Hayatın İçinden,Truva, 2007

Erol MANİSALI

Cumhuriyet,08.02.2008



11 Şubat 2008

ATATÜRK' ÜN SÖZLERİ





● Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.

● Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız Şartsız Milli Egemenlik"ten ibarettir. Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir. Milletin Kayıtsız Şartsız Egemenliğidir...

● Bütün ümidim gençliktedir.

● Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.

● Ne mutlu Türküm diyene !

● Öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.

● Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak!

● "...bu ulusa ve ülkeye hizmet görevi bitmeyecektir."

● Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük.

● Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaklardır.

● Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.

● Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız.

● Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneği kazanmamıştır.

● Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

● "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir..."

● Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.

● Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.

● Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur.

● Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de, sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.

● İstiklal, istikbal, hürriyet, herşey adaletle kaimdir!

● Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.

● "Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir."

● Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

● Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.

● Öğretmen, yıllar sonra ödülünü alır.

● Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.

● Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruat.

● Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek mânevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.

● Öyle istiyorum ki, Türk Dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.

● Okul, genç beyinlere insanlığa saygıyı, millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.

● Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

● Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

● Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

● Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.

● Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

● Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

● Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

● Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

● Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

● Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

● Yurtta sulh, cihanda sulh.

● Türk milletinin istidatı ve kati kararı medeniyet yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir.

● Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir.

● Yeni kuşak, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır.

● Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.

● Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

● Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.

● Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

● Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

● Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

● Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

● Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

● Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

● Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

● Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

● Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

● Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

● Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

● Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

● İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

● Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

● Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.

● Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

● Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

● Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.

● Hiçbir zafer amaç değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük bir amacı elde etmek için belli başlı bir vasıtadır.

● Zafer, bir fikrin istihsâline (elde edilmesine) hizmeti nispetinde kıymet (değer) ifade eder. Bir fikrin istihsâline dayanmayan bir zafer pâyidar olamaz (yaşayamaz). O, boş bir gayrettir.

● Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem (dünya) doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına bir zafer, boşa gitmiş bir gayret olur.

● Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.

● Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.

● Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.

● Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir.

● Tarih bir milletin kanını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez

● Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz.

● Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.

● Basın milletin müşterek sesidir. Başlıbaşına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür.

● Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman tam bağımsızlık dediğimizi herkesin anlaması gerekir.

● Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.

● Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.

● Memleket mutlaka modern medeni ve yeni olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır.

● Yeni Türkiye Devleti temellerini süngüyle değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktır.

● Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.

● Devrim yasası, eldeki yasaların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır.

● Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir.

● Toplumdaki başarısızlığın sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır.
● Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı; Onların oğlu oldu. Bir gün o doğa çocuğu, Doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu... Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.

● Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.

● Bütün dünya bilsin ki, benim için bir yandaşlık vardır: Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum.

● Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.
● Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. 1927

● Bombasırtı olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve Dünya savaş tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir olaydır. Karşılıklı siperler arası 8 metre , yani ölüm kesin. Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerlerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılıkla biliyormusunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir cekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur' an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse Kelime-i şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur.

● Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği dinin icaplarını yapmak ve yapmamak hak ve hürriyetlerine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. 1925

● Tüketici yaşamak iyi değildir. Üretici olalım. 1925

● Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün mana ve biçimiyle uygar bir toplum haline değiştirmektir.
● Tam bağımsızlık, ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat ışıklarında bağımsızlık felç olur. (1 Mart 1922)


--------------------------------------------------------------------------------

Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.


--------------------------------------------------------------------------------

Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.
--------------------------------------------------------------------------------

Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.
--------------------------------------------------------------------------------

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz.


--------------------------------------------------------------------------------

Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.
--------------------------------------------------------------------------------

İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
--------------------------------------------------------------------------------

Bu millete çok şey öğretebildim ama onlara uşak olmayı bir türlü öğretemedim.
--------------------------------------------------------------------------------

Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz.


--------------------------------------------------------------------------------

Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.
--------------------------------------------------------------------------------

Egemenlik verilmez, alınır.
--------------------------------------------------------------------------------

Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Milletimiz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur.


--------------------------------------------------------------------------------

Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

--------------------------------------------------------------------------------

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
--------------------------------------------------------------------------------

Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.


--------------------------------------------------------------------------------

Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

--------------------------------------------------------------------------------

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni
alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."


--------------------------------------------------------------------------------

"Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."


--------------------------------------------------------------------------------

"Türk’ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür."


--------------------------------------------------------------------------------

"Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır."


--------------------------------------------------------------------------------

"Türk milleti güzel her şeyi her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde taktir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır."


--------------------------------------------------------------------------------

"Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakar bir halktır."


--------------------------------------------------------------------------------

"Türk esirlik kabul etmeyen bir millettir."


--------------------------------------------------------------------------------

"Bizim başka milletlerden hiç bir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz."


--------------------------------------------------------------------------------

"Büyük şeyleri büyük milletler yapar."


--------------------------------------------------------------------------------

"Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir. Milletimizde bu kabiliyet ve tekamül var olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı."


--------------------------------------------------------------------------------

"Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiç birşey yapamazdım."


--------------------------------------------------------------------------------

"Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur."


--------------------------------------------------------------------------------

"Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur."


--------------------------------------------------------------------------------

"Benim hayatta yegane fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir."


--------------------------------------------------------------------------------

"Gerektiğinde vatan için bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet elbette büyük bir geleceğe layık ve aday olan bir millettir."


--------------------------------------------------------------------------------

"Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, ayni esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim."


--------------------------------------------------------------------------------

"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir."


--------------------------------------------------------------------------------

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

RADYO5 HAFTANIN SANATÇISI




ENRIQUE IGLESIAS
Ünlü İspanyol müzisyen Julio Iglesias’ın oğlu, 1975 Madrid doğumlu Enrique Miguel Iglesias Preysler, 1983 yılında ailesiyle birlikte Miami’ye taşındı. Lisedeyken ‘Hello Dolly’ adlı müzikalde rol alan Enrique Iglesias, Miami Üniversitesi’ndeyken de Enrique Martinez ismiyle ilk kayıtlarını oluşturarak Fonovisa Records ile anlaşmaya vardı.
Kendi ismiyle aynı ismi taşıyan ilk albümü için Kanada’ya geçen ve 1995 senesinde bu albümü piyasaya süren Enrique Iglesias, albümdeki tüm parçaları İspanyolca olarak yayınladı. İlk haftada 500,000 satan albüm, şu ana kadar tüm dünyada 7 milyon kopya satmayı başardı. Albümde rock ballad’larına yer veren Iglesias, albümden çıkarttığı single’lar “Por Amarte”, “No Llores por Mi” ve “Trapecista” ile Latin listelerinde zirvedeydi. İtalyanca ve Portekizce olarak da piyasaya sürülen albüm, sanatçıya 1997 Grammy’lerinden “En İyi Latin Pop Performansı” ödülünü getirdi. 1997 senesinde “Vivir” adlı 2. stüdyo albümünü yayınlayan Enrique Iglesias, bu albümle Amerika listelerinde 33 numara olmayı başardı. Tümü İspanyolca olan albüm, İngilizce albümlerle boy ölçüşürken, albümde yer alan Yazoo parçası “Only You”nun İspanyolca yorumu büyük beğeni kazandı. Tüm dünyada 5 milyon kopya satan albüm sonrası ilk turnesine çıkan Iglesias, Elton John, Bruce Springsteen ve Billy Joel gibi sanatçılarla aynı sahneyi paylaşarak toplam 16 ülkede performanslarda bulundu. “Cosas del Amor” adlı 3. albümünü 1998 senesinde piyasaya süren Enrique Iglesias, bu albümle önceki iki albüme kıyasla daha olgun bir sounda büründü. Özellikle albümden çıkan single’lar “Esperanza” ve “Nunca Te Olvidaré” Latin listelerinde birer hit haline gelirken, albüm Amerika listelerinde 64 numarada kaldı. Bu albüm sonrası yeniden dünya turnesine çıkan Iglesias, 1999 senesinde Amerika Müzik Ödülleri’nden “En İyi Latin Pop Artisti” ödülüne layık görüldü. 1999 senesinde tüm dünyada beğeni toplamaya başlayan Latin müziği, Enrique Iglesias ve Ricky Martin gibi Latin sanatçılara olan ilgiyi de arttırdı. Aynı sene vizyona giren “Wild Wild West” filminin soundtrack’ine “Bailamos” adlı parçasıyla katılan Iglesias, parçaya çıkartılan single ile Amerika listelerinde ilk kez 1 numara oldu. Bu başarı sonrası birçok plak şirketi sanatçıyı kendi şirketlerine katma girişiminde bulunsa da Latin müzisyen tercihini Interscope Records’tan yana kullandı ve aynı sene ilk İngilizce sözlü albümü “Enrique”yu piyasaya sürdü. Sound olarak Latin kökenli bir pop albümü özelliğini taşıyan albümde Whitney Houston, sanatçıya “Could I Have This Kiss Forever” adlı parçada eşlik etti. Albümde ayrıca “Sad Eyes” adlı Bruce Springsteen parçasının baştan yorumunu da bulunduran Latin müzisyen, albümden çıkarttığı 2. single “Be With You” ile listelerde 1 numaraya yerleşti. Amerika listelerinde 32 numara olan “Enrique” şu ana kadar tüm dünyada 6,5 milyon kopya satarak sanatçının kariyerindeki en önemli albümü olarak kabul ediliyor. 2001 senesinde “Escape” adlı albümüyle Amerika listelerinde 2 numara olan Enrique Iglesias, ilk haftada 267,000 kopya satmayı başardı. Şu ana kadar tüm dünyada 9 milyon kopya satan albüm, ayrıca İngiltere listelerinde 1 numara olarak sanatçıyı dünya çapında çok önemli bir konuma getirdi. Albümden çıkan single “Hero” ile İngiltere dahil birçok ülkede 1 numara olan sanatçı, 2002 senesinin Avrupa’da en çok satan albümleri arasında yerini aldı. Albüm sonrası “One-Night Stand World Tour” ismi altında 16 ülkede 50 konser veren Latin müzisyen, turnesini 2002 senesinde Porto Rico’da bitirdi. 2002 senesinde ana diline geri dönerek “Quizas” adlı İspanyolca albümünü yayınlayan Enrique Iglesias, albümün prodüktörlüğünü kendisi ve yakın arkadaşı Andres Restrepo ile üstlendi. Albüm, Amerika listelerinde 12 numara olurken, ilk haftada 1 milyon kopya satarak son 5 yıl içerisinde en çok satan İspanyol albümü oldu. Albümden yayınlanan single’ların her biri Latin listelerinde 1 numaraya yerleşti.
2003 senesinde “7” adlı 7. stüdyo albümünü hayranlarına ulaştıran Enrique Iglesias, bu albümle İngilizce sözlere geri dönüş yaptı. Albümün prodüktörlüğünde Iglesias ile birlikte Jimmy Iovine bulunurken, sanatçı albüm hakkında verdiği demeçlerde en içten sounduna ulaşmaya çalıştığını belirtti. Amerika listelerinde 31 numara olan albümde yer alan “Not In Love” parçasına yapılan remix’de Kelis ile düet yapan müzisyen, bu single ile Dünya Dans Listeleri’ne girmeyi başardı. “7” albümü sonrası dünya turnesine çıkan Enrique Iglesias, Amerika’da gerçekleştirdiği 12 performans sonrası Hindistan, Mısır, Singapur, Güney Afrika ve Avusturalya’da hayranlarıyla buluştu. 12 Haziran 2007 tarihinde “Insomniac” adlı albümünü yayımlayan Enrique Iglesias, albümün prodüksiyonunda John Shanks, Kristian Lundin, Sean Garrett ve Stargate gibi isimlerle biraraya geldi. Albümde yer alan “Push” adlı parçada Lil Wayne ile düet yapan sanatçı, albümden ilk single’ı “Do You Know? (The Ping Pong Song)” adlı parçaya seçti. Amerika Latin listelerinde zirveye yerleşen single, Amerika listelerinde ise 21 numara olurken, İngiltere listelerinde ise 3 numaraya kadar çıktı.

7 Şubat 2008

İRAN LI KOMUTANIN SÖZLERİ

Neredeyse ezberlediğim bu diyaloğu sizlerle de paylaşmak istiyorum...Deyinmek istediğim halkımızın temiz duyguları....

İRAN LI KOMUTANIN SÖZLERİ

Önceki Genelkurmay başkanlarımızdan Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, 30 Ağustos Zafer Bayramı nın 74. Yıldönümü münasebetiyle verilen resepsiyonda, şu anısını aktarıyor:

- İranlı komutana dayanamayıp sordum:

"Peki, siz hiç böyle bir irticai gelişmenin farkında olmadınız mı?" İranlı komutan şu cevabı verdi:

- "Sayın general, devamlı bir çiçeğe bakarsanız, o çiçeğin büyüdüğünü göremezsiniz. Örneğin, bir gülün nasıl açtığını bile fark edemezsiniz. İşte bizde de öyle oldu."


Bu sözlerine karşılık susmak istedim; ancak üsteleyince sordum:
"Peki, hiç mi kavrayamadınız, algılayamadınız?" Bu kez şöyle bir cevap verdi:

- "Biz onların, her gün hiç fark ettirmeden, ama yavaş yavaş santim santim, sanki yeni bir şey olmuş gibi getirip ortaya koydukları dini şeyleri, halkımızın temiz duyguları diye düşündük. Sonuçta böylesine bir durumla karşılaşacaşımızı hiç tahmin edemedik. Ama baktık ki, her geçen gün halkımızın temiz duygularından kaynaklandığını zannettiğimiz dini ve masum istekler gibi görünen şeyler, irticanın ta kendisiymiş."

Komutan böyle tarif edince, "Demek ki, siz görevinizi yapmamışsınız" dedim. Ardından da sordum:

"Peki, Humeyni için Tahran da 500 bin kişiyle miting yapılmaya başlandığında da mı fark etmediniz?"

Komutanın verdiği o cevap, hiçbir zaman kulaklarımdan silinmedi. Bana şöyle dedi:
- "Sayın general fark ettik. Fark ettik ama iş işten geçmişti"

Türkiye Cumhuriyeti Çökerken
Vural Savaş
Sayfa 208-209

2 Şubat 2008

RADYO5 HAFTANIN KLİBİ

KULAĞA KÜPE SÖZLER

Bu Kızılderili atasözleri tam kulağa küpe cinsinden :D

Allah' ın kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: cam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.

Aşkı tanıdığında, Yaratıcı'yı da tanırsın. (Fox Kabilesi)

Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi makoseninin içine bak (Sauk Kabilesi)

Bir düşman çok, yüz dost azdır. (Hopi Kabilesi)

Bir kere "Al şunu" demek, iki kere "Ben vereceğim" demekten iyidir. (Kabilesi bilinmiyor)

Doğum yapan herşey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kainatin dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere degişmeye baslamış olacaktır. (Mohawk Kabilesi)

Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım. (Apache Kabilesi)

Fakir olmak, şerefsiz olmaktan daha küçük bir meseledir.

Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.

Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.

Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal (Lumbee Kabilesi)

İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.

İlkbaharda usul usul yürü; toprak ona hamiledir...

İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez.

Kehanet, muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka şey değildir. Hava ya bulutlu olacaktır, ya da güneş açacaktır. (Cherokee Kabilesi)

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz. (Ute Kabilesi)

Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü! (Cheyenne Kabilesi)
Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaºayanlara ilave eder. (Hopi Kabilesi)

Senin vicdanın senden başkasını temsil edemez.

Sevgi ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile, sadece onunla başkaları için fedakarlık yapabiliriz.

Şeytan hakkında konuşmayın.Gençlerin kalbinde merak uyandırır. (Siyu Kabilesi)

Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli. (Siyu Kabilesi)

Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı'dan ödünç aldınız. (Mohawk Kabilesi)

Yapmamız gereken: her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.

Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım. (Apache Kabilesi)
Bütün Kızılderililer her yerde durmadan dans etmelidir. Önümüzdeki ilkyaz Yüce Ruh gelecek. Bütün av hayvanlarını geri getirecek. Avdan geçilmeyecek bu topraklarda. Bütün ölü Kızılderililer geri gelecek ve yeniden yaşayacaklar. (Wovoka)

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak.

Yeryüzüne iyi muamele et! O babanızın malı değil, onu çocuklarınızdan ödünç aldınız.

Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.

Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.

Yanlışı gören ve önlemek için eli uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.

Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.

Nimette külfette 'Büyük Ruh' un elindedir. Bazen onun külfeti bizi nimetinden daha fazla akıllandırır.

Eğer sorsanız: 'Sessizlik nedir?' Cevap veririz: O Büyük Ruh' un sesidir. Yine sorsanız: 'Sessizliğin meyveleri nelerdir?' Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.'

Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.

Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Şimdiki usul bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.

Barış ve mutluluk her anda mevcuttur. Barış ve mutluluk her adımdadır. Ruhun meseleleri için siyasi çözümler yoktur.

Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.

İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.

Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.

Bir kere 'Al şunu' demek, iki kere 'Ben vereceğim' demekten iyidir.

Yağmur iyilerin üzerine de yağar, kötülerin de..

Herbirimizin farklı bir rüya gördüğünü hatırlatmakta fayda var.

Yaşlılık ölüm kadar şerefli değildir. Yine de çok kimse onu ister.

Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.

Avlayacaksan en zayıf geyiği avla, çünkü sağlam olanlar yeni neslin devamını sağlayacaktır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı