30 Ocak 2008
ZEHİRLİ ÇİÇEK - CEZMİ ERSÖZ
Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
yüreğimdeki zehirli çiçeği
usulca bıraktım dünyanın dışına...
Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
son kez ayaklanır düşevlerimde bastırılmış yangınlarım
mahcup ve sinsi bir konuk gibi yaşlandığım düşevlerim...
Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
cesedim sahile vurur
insanların kıskanarak topladığı cesedim...
Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
kelimelerin hatırasını sokaklara fırlatırım...
BİR ELEMENT NASIL İCAD OLDU - CAN DÜNDAR
Baktım, internet âleminde bu kez iddiaya iliştirilmiş şekilde benim yazı dönüyor.
Birisi altına şu notu düşmüş:
"Peki bu yazının Can Dündar'a ait olduğu ne malum?"
***
Gerçekten internet öyle güvenilmez bir ortam haline geldi ki, becerikli bir ufaklığın bütün ülkeyi işletmesi mümkün artık...
Kuzey Irak'taki bir PKK şehitliği fotoğrafı aylardır Diyarbakır'da diye dolaşıp duruyor; mesajı alan da bize yollayıp "Niye bir şey yapmıyorsunuz?" diye fırçalıyor. Ama şimdi vereceğim örnek, bence internet tarihine geçecek nitelikte... Kahramanımız 30 yaşlarında, bilgisayar meraklısı bir adam...
Ofisinde bilgisayar başındayken, bu ne idüğü belirsiz mesaj bombardımanından bunalmış; arkadaşlarını işletmek, internetin inandırıcılığını test etmek ve ne kadar ciddiye alınacağını görmek için bir web sitesi kurup orada ciddi bir komplo teorisi de kendisi yazmış.
Sitenin adı: "Türkiye Bilimsel Araştırmalar Platformu..."
Adresi:http://tubiap.googlepages.com
"Türkiye'nin aydınlık geleceğine hoş geldiniz" diye başlayan site "Feomidyum gerçeği ve Türkiye" olayını ifşa ediyor.
Feomidyum, bizim gencin uydurduğu bir element adı...
Sözde bu, Amerikan Askeri Bilim Araştırmaları Grubu tarafından tanımlanan ve varlığı bilim çevrelerine deklare edilmeyen yeni bir element... Bu element kullanılarak süper mıknatıs üretilebiliyor. Ve süper mıknatıs, yeni nesil elektrik motorları üreterek petrolü çöpe atıyor.
Ayrıca uzay araştırmalarından tıbba, elektronikten ulaşıma kadar her alanda bir devrim yaratabiliyor. Başta ABD olmak üzere petrol üreticisi ülkeler ve karteller iflas etmesin diye elementin varlığı açıklanmıyor.
Veee geldik asıl kritik ifşaata:
"NASA''nın askeri topografik araştırma uydularıyla tespit ettiği verilere göre feomidyum rezervlerinin yüzde 74'ü Türkiye'de... Yani dünyanın geleceğini belirleyecek element Türkiye'nin elinde... Tahmini değeri trilyonlarca dolar..."
Şimdi sıkı durun: Dubaililer (ve perde arkasındaki Amerikalılar) birden İstanbul'a yatırıma heveslendiler, çünkü asıl niyetleri yeraltında jeolojik araştırma yapmak ve feomidyum çıkarmak...
Site şu çağrıyla bitiyor:
"Kamuoyu bu gerçekleri bilmeli. Geleceğimizi kurtaracak fırsatların elimizden alınmasına seyirci kalma!!!"
***
Müthiş değil mi?
Bizimki bu iddialarını önce bürodaki arkadaşlarına yollamış, sonra internet okyanusuna salıvermiş. Tabii, mesajı alan etrafına yollamaya başlamış ve konu bir anda internet âleminin gündemine girmiş.
Kimisi hemen inanıp "Gereğini yapalım" demiş, inanmayanlar bile bunu "Komplocuların halkı uyutmak için uydurduğunu" öne sürmüş.
Bizimki, sıkıntıdan yazdığı teorinin ciddi ciddi tartışıldığını görüp eğlenirken bir de ne görsün:
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Osman Yumakoğulları, nisan sonunda, partisinin gençlik kolları şölenindeki konuşmasında "yüzde 74'ü Türkiye'de olan feomidyumdan ve Türkiye üzerine oynanan oyunlardan" söz etmesin mi?
Yumakoğulları'nın "müthiş iddia"sı Milli Gazete'de 1 Mayıs 2006'da "Saadet Partisi iktidara yürüyor" başlığıyla yayımlandı.
http://www.milligazete.com.tr
"İktidara yürüyen parti"nin bilgi kaynaklarına bakar mısınız? Tabii bizimkinin bürosunda büyük eğlence düzenlenmiş o gün... Tam "Bir deli kuyuya taş atmış durumu" değil mi? Sonunda Hürriyet'te Ayşe Özek Karasu, 20 Mayıs'ta "son dönemde feomidyumun milliyetçi ve maneviyatçı forumların gözde tartışma konusu haline geldiğini" yazarak;
(http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ haber.aspx?id=4442549& yazarid=13)iddialara el attı ve element tablosunda "feomidyum" diye bir element görünmediğini açıkladı.
Kim inanır?
Google'da "Feomidyum" yazın da neler çıkıyor bir görün...
Bence elementler listesini de Amerikalılar eksik yazmıştır.
27 Ocak 2008
ULAK - BİR ÇAĞAN IRMAK FİLMİ
Yapım :2007, Türkiye
Tür :Dram
Yönetmen :
Çağan Irmak
Senaryo :
Çağan Irmak, Çağan Irmak (Kitap)
Oyuncular :
Çetin Tekindor, Hümeyra Akbay, Mahmut Gökgöz, Feride Çetin, Yetkin Dikinciler, Şerif Sezer, Kaya Akkaya, Mahir İpek, Şener Kökkaya, Zuhal Gencer Erkaya, Muzaffer Demirel, Engin Benlü, Ömer Turat, Özlem Aktaş, Engin Alpateş, Hilmi Özçelik, Haki Bikici, Aslı Öner, Fatma Eziler, Ahmet Yükselor
Yapımcı :Şükrü Avşar
Görüntü Yönetmeni :Mirsad Herovic
Müzik :Evanthia Reboutsika
Dağıtım :UIP Filmcilik
Süre :1 saat, 49 dk.
Gösterim Tarihi :25 Ocak 2008
Gerçeğin peşine düşmüş, gerçeği takip eden bir hekimin hikâyesi.
Geçmiş çağlara ait bir intikam hikâyesi.
Fragman 1
Fragman 2
25 Ocak 2008
BU BENDEKİ
Me Ha Peh peh peh... BEKİR COŞKUN YAZISI
BEN hiç böyle "milliyetçi parti" görmedim; milletine Arap kültürünü öneriyor.
AKP’nin bunu yapmasını anlamak olasıdır; çünkü AKP birleştirici unsur olarak dini kullanır, milliyetçiliği reddeder.
Ama Me Ha Pe?..
Bu nasıl milliyetçiliktir; kendi ulusuna çağdaşlık yolunu açmak yerine, ortaçağdan kalma Arap kültürüne yol açmak?..
Söyler misiniz; yeryüzünün en güzel coğrafyası üzerinde yaşanan, yeryüzünün en güzel kültürünü Arabistan’a çevirmek "milliyetçilik" olabilir mi?..
Ama Me Ha Pe bunu yapıyor.*
Devlet Bahçeli politikayı bırakıp evine gittiğinde üzülmüş, Türk siyasetinin ciddi bir insanını yitirdiğini düşünmüştüm.
Bu seçimlerden önce de "dinci devrime" karşı olan kimi yazarlar, CHP’ye eli varmayanların Me Ha Pe’ye oy vermelerini istemişlerdi.
Hepimiz pişmanız.
Dün de, Me Ha Pe’ye oy vermiş kimi okurlarım bilgisayarıma "Elimiz kırılsaydı" diyen mesajlar gönderiyorlardı.
Ne yapacaksınız?..
Me Ha Pe, AKP’nin tamamlayıcısı oluverdi.
Ona "AKP’nin koltuk değneği" diyorlar.
İktidardakiler ne zaman laik cumhuriyeti savunanların tepkisiyle karşılaşsa ve yalnız kalsa, Me Ha Pe yetişiyor.
Belki de sanıyorlar ki AKP’den oy alacaklar!..
Diyelim ki bakıyorsunuz ilk seçimlerde seçmen AKP’yi bırakıp Me Ha Pe’ye koşuyor ve Me Ha Pe’yi ödüllendiriyor!..
Ayaklar dururken çorabı koltuk değneğine giydirmek gibi.
*
Sonuçta göreceksiniz; evrensel laiklik tanımı, Anayasa, yargı kararları, AİHM kararı ortada dururken, Me Ha Pe’nin desteğiyle türbanı önce üniversitelerde, elbette sonra da tüm kamuda serbest bırakacaklar.
Me Ha Pe’ye aferin.
Me Ha Peh peh peh...
Oysa; Türk ulusunun çok acı çekerek, yeryüzünün en şerefli savaşını vererek kurduğu laik cumhuriyete önce "milliyetçilerin" sahip çıkması gerekmez mi?
"Milliyetçilik" bir milletin çağdaşlığını, uygarlığını, aydınlık yarınlarını savunmak değil midir?..
Yoksa...
Yoksa bir milletin çağın dışına savrulmasını savunmak mıdır milliyetçilik?..
BEKİR COŞKUN
17 Ocak 2008
GABRİAL GARCIA MARGUEZ İN VEDA MEKTUBU
vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile
getiremeyebilirdim, ama en
azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve
düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim.
Az uyur, çok
rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca
ışığı
yitirdiğimi düşünürdüm.
İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman
yürümeye devam
ederdim. Başkaları uyurken uyanık
kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı
dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü
güneşe çevirir,
sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.
Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır
ve günesin
göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca
Van Gogh
resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar
söylerdim.
Gözyaşlarıyla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını
hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.
Tanrım bir yudumluk yasamım olsaydı...
Gün geçmesin ki, karsılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi
söylemeyeyim.
Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları
konusunda birer
birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yasardım.
Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar
yanlış
olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına
öğrenmelerine
olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
unutma ile
geldiğini öğretirdim.
Ey insanlar!
Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu
bilmeden,
dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan
küçük bir
bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine
sonsuza dek
kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey
öğrendim. Ama
bu öğrendiklerim pek ise yaramayacak. Çünkü hepsini bir
çantaya kilitledim.
Mutsuz bir şekilde...
Artık ölebilir miyim?.. ''
Gabriel Garcia Marquez
16 Ocak 2008
RECEP İVEDİK GELİYORRRRRRR :D
SEYRETMECE
15 Ocak 2008
SAHİBİNİ ARAYAN MEKTUPLAR -1
Bir kurt bir geyiği kovalıyordu yüreğimde. Geyik soluk soluğaydı, yorgundu, bitkindi. Karların üzerinde akıp giden bir yıldız gibiydi. Koşuyordu. Koşmak kurtuluş değildi belki, ama bir ümitti. Koşmalıydı.
Oysa birer namlu ağzıydı kurdun gözleri. Avına güvenle, şehvetle yaklaşıyordu. Yeni bilenmiş, sedef saplı bıçaklara benziyordu dişleri , bütün dileği et ve kandı. İstese geyiğe hemen yetişebilirdi, ama uzasın istiyordu bu şehvetli koşu, bu bütün damarlarına yayılan sarhoşluk bitmesin istiyordu.
Ben seni düşünüyordum. Çünkü geceydi. Sevişme zamanıydı insanların. Yalnızdım. Beni kuşatan duvarlar birer beyaz çarşaftı bu saatte. Kapılar tüylü, yumuşak battaniyelere benziyordu.
Ben seni düşünüyordum. Kim bilir ne güzeldin soyunduğun zaman? Nasıl kadındın? Nasıl öpüşürdün kim bilir? Nasıl kadın kadın kokardı her yerin? Tutup avuçlarıma sığdırıyorum seni, gözlerime, dudaklarıma sığdırıyorum.
Sensiz kahrolmak vardı. Seninle yaşamak vardı dolu dizgin. Seninle her gece birbirimizi yenilemek vardı odalarda. Odalara sığmamak vardı. Bir sel gibi taşmak vardı gecelerden.
Elimi uzatsam tutabilirdim seni. öyle yakındın. Zamana kokun sinmişti. Belki de uzaktan günlerce koşsam yetişemezdim sana. Zamana kokun sinmişti.
Tuttum resmini indirdim duvardan.
Duvar ağlamaya başladı.....
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Agnus Dei Not : Sahibini arıyan mektuplar hepsini okumak için TIKLAYIN
14 Ocak 2008
DİNLEMECE
İşte bir başka vazgeçilmezimde bu Hristo'nun Meyhanesi Alaturka kalbimin gülü diyorsanız bence edinin bu albümü :D ...
BEN BAKTIM SİZDE BAKIN
İSTANBUL
Bekle Bizi İstanbul..
"salkım salkım tan yelleri estiğinde
mavi patiskaları yırtan gemilerinle
uzaktan seni düşünürüm istanbul
bin bir direkli halicinde akşam
adalarında bahar
süleymaniyende güneş
hey sen güzelsin kavgamızın şehri
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
bakışlarımda akşam karanlığın
kulaklarımda sesin istanbul
ve uzaklardan
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul
plajlarında karaborsacılar
yağlı gövdelerini kuma sermiştir
kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
meyvesini birlikte devşirirler
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul
et tereyağı şeker
padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
yumurta masalıyla büyütülür çocukların
hürriyet yok
ekmek yok
hak yok
kolların ardından bağlandı
kesildi yolbaşların
haramilerin gayrısına yaşamak yok
almış dizginleri eline
bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
onların kemik yalayan dostları
onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
ve sen
ve sen haktan bahseden ortaköyün cibalinin işçisi
seni öldürürler
seni sürerler
buhranlar senin sırtından geçiştirilir
ipek şiltelerin istakozların
ve ahmak selâmeti için
hakkında idam hükümleri verilir
haktan bahseden namuslu insanları
yağmurlu bir mart akşamı topladılar
karanlık mahzenlerinde şehrin
cellatlara gün doğdu
kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
bir kalem yazın vardır
dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
söylenmez
haramiler kesmiş sokak başlarını
polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
haramilerin elinde
ve mahzenlerinde insanlar bekler
gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bulutların ardında damla damla sesler
gülen çehreleri ve cesaretleriyle
arkadaşlar çıktı karşıma
dindi şakaklarımın ağrısı
bir kadın yoldaş tanırdım
bir kardeş karısı
hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
gebeliğin dokuzuncu ayında
aç kurtların varoşlara saldırdığı
tipili bir gece yarısı
sırtında çok uzak bir köyden indirdi
otuzbeş kiloluk sırrımızı
zafer kanlı zafer kıpkırmızı
boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bekle bizi
büyük ve sakin süleymaniyenle bekle
parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
mavi denizlerine yaslanmış
beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
ve bir kuruşa yenihayat satan
tophanenin karanlık sokaklarında
koyunkoyuna yatan
kirli çocuklarınla bekle bizi
bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
bekle dinamiti tarihin
bekle yumruklarımız
haramilerin saltanıtını yıksın
bekle o günler gelsin istanbul bekle
sen bize lâyıksın."
Vedat Türkali
RUBİK KÜP
"Sabır Küpü" diye bilinen 3×3×3'lük modelin her yüzünde 9 kare olmak üzere alanı toplam 54 kare, hacmi de 26 birim küptür (ortadaki görünmeyen küpü saymazsak).
Rubik Küp Türlerini buradan görebilirsiniz...
Yüzeyindeki kareler genel olarak altı farklı renk ile etiketlendirilmiştir. Bulmaca çözüldüğünde küpün her yüzü tek renkten oluşur. 3×3×3'lük özgün modelin yirmi beşinci yıldönümü, 2005 yılında, beyaz yüzün ortasında bulunan etiketin, "Rubik's Cube 1980-2005" yazılı logoyu taşıyan parlak bir etiketle değiştirildiği özel serinin satışa çıkarılmasıyla kutlandı.Yaratıcısı tarafından ilk olarak "Sihirli Küp" adı verilen bulmacaya 1980 yılında "Rubik's Cube" adı verildi ve aynı yılın Mayıs ayında tüm dünyaya dağıtıma başlandı. 300 milyon adetle dünya üzerinde en çok satılan oyuncak olduğu söylenir.
Popülerlik
F (Front-Ön): Size bakan yüz
B (Back-Arka): Ön yüzün arkasında kalan yüz
U (Up-Üst): Ön yüzün üstünde kalan yüz
D (Down-Alt): Üst yüzün karşısında ya da ön yüzün altında kalan yüz
L (Left-Sol): Ön yüzün solundaki yüz
R (Right-Sağ): Ön yüzün sağındaki yüz Bir harfin arkasından kesme işareti geldiğinde o yüzün saat yönünün tersine çeyrek tur döndürüleceği anlamına gelir. Kesme işareti olmadan kullanılan harf ise saat yönünde çeyrek tur döndürülmesi için kullanılır. Bir harfin arkasından 2 kullanıldığında (genelde üst simge olarak yazılır) o yüzün yarım tur döndürülmesi anlamına gelir ve döndürme yönünün bir önemi yoktur.Az kullanılan hareketlerin arasında küpün üçte ikisini ya da tamamını döndürmek için kullanılan gösterim yer alır. x, y, ve z harfleri, küpün gösterilen eksenlerinden biri etrafında tamamen döndürülmesi için kullanılır. X ekseni sol ve sağ yüzleri dik olarak kesen çizgidir. Y ekseni üst ve alt yüzlerden, Z ekseni de ön ve arka yüzlerden geçen çizgidir.f, b, u, d, l, ve r olarak kullanılan küçük harfler sözü edilen yüzün ilk iki seviyesini hareket ettirmek için kullanılır. Ayrıca M, E, ve S içeride kalan kısmın hareketi için kullanılır. M harfi, L ve R arasında kalan kısmın aşağı hareketi için, E harfi U ve D arasında kalan kısmın sağa hareketi için ve S harfi de F ve B arasında kalan kısmın saat yönünde döndürülmesi için kullanılır.Örnek olarak üst kısımdaki üç köşe küpçüğü diğer parçaların yerine değiştirmeden hareket ettirmek için kullanılan F2U'R'LF2RL'U'F2 algoritması şöyle okunur:
Ön yüzü 180 derece çevir
Üst yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Sağ yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Sol yüzü saat yönünde 90 derece çevir
Ön yüzü 180 derece çevir
Sağ yüzü saat yönünde 90 derece çevir
Sol yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Üst yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Son olarak ön yüzü 180 derece çevir.
Yeni başlayanları yıldırmamak için bu gösterim sisteminin yanısıra algoritma açıklayıcı resimler ve çevrimiçi çözümlerde de animasyonlar verilmektedir. Yukarıdaki algoritmanın animasyonunu buradan görebilirsiniz.YarışmalarRubik Küpünü en kısa sürede kimin çözebileceğini görmek üzere birçok yarışma düzenlenmiştir.İlk Dünya şampiyonası 5 Haziran 1982’de Budapeşte’de düzenlendi. Yarışmayı, Los Angeles, ABD’den katılan Vietnamlı öğrenci Minh Thai 22,95 saniyelik bir süreyle kazanmıştır.Birçok kişi tarafından daha kısa sürelere ulaşılmış olsa da zamanlama ve yarışma kurallarına uygun olarak kaydedilmediklerinden resmî olarak tanınmamışlardır. Yalnızca Dünya Küp Derneği (‘’World Cube Association’’ - WCA) tarafından düzenlenen yarışmalarda kırılan rekorlar kaydedilmektedir.2004 yılında WCA Stackmat zamanlayıcısı adı verilen özel bir alet ile birlikte yeni kurallar belirlenmiştir.Toby Mao 6 Ağustos 2006 tarihinde 2006 ABD Ulusal Şampiyonası sırasında 10,48 saniye ile rekor kırmıştır. Resmî dünya rekoru ise beş küpün derecelerinin ortada kalan üçünün ortalaması olan 13,22 saniyedir ve 20 Mart 2006 tarihinde Norrköping, İsveç’te Finli Anssi Vanhala tarafından kırılmıştır.Alternatif yarışmalar Yukarıdakilere ek olarak küpü değişik durumlarda çözebilmeye yönelik resmî olmayan yarışmalar da bulunmaktadır. Bu yarışmalar arasında şunlar sayılabilir:
Gözü kapalı çözmek
Kübün üzerindeki renkleri karıştırmak için özel olarak ışıklandırılmış odalarda çözmek
Su altında nefesini tutarak çözmek
Tek el kullanarak çözmek
MASKELİ BEŞLER
Yapım :2008, Türkiye / Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Tür :Komedi
Yönetmen :Murat Aslan
Senaryo :Murat Aslan, Nergis Çalışkan (Kitap)
Oyuncular :
Mehmet Ali Erbil, Şafak Sezer, Peker Açıkalın, Cengiz Küçükayvaz, Melih Ekener, Ceyhun Yılmaz, Deniz Akkaya, Atilla Sarıhan, Necmi Yapıcı, Erdal Tosun, Seray Sever, Hamit Haskabal, Hakan Ural, Sinan Bengier, Deniz Oral, Burak Öncü
Seslendirenler :Levent intepe
Yapımcı :
Murat Akdilek, Kamil Çevikalp, Can Saban
Görüntü Yönetmeni :Soykut Turan
Müzik :
Cem Erman
Süre :
1 saat, 32 dk.
Gösterim Tarihi :
10 Ocak 2008
Sevimli ve sakar hırsızlar çetesi Maskeli Beşler, şanssız geçirdiği dönemlerden sonra suç işlemeye tövbe eder ve ticaretle uğraşırlar. Ancak suç dünyasının önemli isimlerinden Rocky Selim (Mehmet Ali Erbil) kendilerine reddedilmesi güç bir teklifle gelir: Kıbrıs'ta bir kumarhaneyi soymak. Bir araya gelen ekip Kıbrıs'a hareket eder. Operasyon için yaptıkları planlar ve soygun çabaları çeteyi birbirinden komik sürprizlerle karşı karşıya getirecektir.
changeTarget(document.getElementById("news_content"))
GREENPEACE' DEN HABER VAR
Detaylı bilgi için TIKLAYIN!!
5 Ocak 2008
RÜKÜŞ
4 Ocak 2008
RADYO5 HAFTANIN SANATÇISI VE KLİBİ
Leona Lewis
İlk olarak The X Factor adını taşıyan yetenek yarışmasıyla ismini duyuran Leona Lewis, asıl şöhreti 2006 senesinde çıkardığı ''A Moment Like This'' single'ıyla yakaladı.
İnternette yayımlandıktan sonra 30 dakika içerisinde 50.000 kez indirilen single'ın ardından piyasaya sürülen "Spirit" albümü ise İngiltere ve İrlanda'da şimdiye kadar en hız satan çıkış albümü oldu. Şimdiye kadar hiçbir star adayı katıldığı bir yarışmadan bu kadar büyük bir şöhretle ayrılmamış, eleştirmenlerce böylesine el üstünde tutulmamıştı. Bu durum, küçüklüğünden beri ünlü bir müzisyen olmanın hayalini kuran Leona için de şaşırtıcı olmuştu elbette. 5 yaşından beri müziğin içinde olan sanatçı, ilk şarkısını 12 yaşındayken yazmış, ilk yetenek yarışmasını ise 13 yaşında kazanmıştı. 2004'te katıldığı bir diğer yetenek yarışması da Mariah Carey'nin "Always Be My Baby" parçasını seslendirdiği Yate's Wannabe Talent Contest olmuştu. Leona, okulu bıraktıktan sonra şarkılarının stüdyo kaydını karşılayabilmek için uzun süre garsonluk ve resepsiyon görevliliği yaptı. Parçalarını "Twilight" adını verdiği bir demoda toplayan Leona'nın bu çalışması hiç yayımlanamadı. 15 yaşına geldiğinde prodüktör Marley J. Wills ile Minnie Riperton'ın "Loving You" parçasını kaydeden sanatçı, bu sayede Sony'nin ilgisini çekti ve Amerika'ya gelmesi için ikna edildi. Yapımcı Wills'e göre Leona daha 15 yaşındayken sahnenin tozunu attıracak sese ve yeteneğe sahipti. Öyle ki, dinleyenleri kimi zaman şarkıları orjinalinden çok daha iyi söylediğine ikna ediyordu.
2006, Leona'nın altın senesi oldu. Üçüncüsü düzenlenen "The X Factor" yarışmasına Over The Rainbow parçasıyla katılan güzel sanatçı; Simon Cowell, Louis Walsh ve Sharon Osbourne'un oturduğu jüri koltuğunu öyle bir sallamıştı ki bu 3 jüri üyesi de Leona'nın şimdiye kadar gördükleri en harika seslerden biri olduğunu yarışma boyunca dile getirdi. Leona'nın yarışma süresince karşılaştırıldığı isimler Mariah Carey, Whitney Houston, Christina Aguilera ve Celine Dion gibi isimler olmasına rağmen, sanatçı alçak gönüllüğünden bir an olsun taviz vermedi. Jüri üyelerinden Simon Cowell'a göre Leona'yı özel yapan asıl şey belki de onun sahnede ne kadar iyi olduğunun farkında olmamasıydı. Final gecesi Take That ile yaptığı "A Million Love Songs" düetinin ardından bu ünlü grubun da hayranlığını kazanan Leona, Take That üyesi Gary Barlow'un, "Bu kız şimdiye kadar görmüş olduğunuz yarışmacılardan 50 kat daha iyi, bu yüzden ona doğru albümü yapmak gibi büyük bir sorumluluk taşıyorsunuz" sözleriyle onurlandırıldı. O gece, Take That üyeleri, Leona'nın çıkaracağı ilk single'ın kendi parçaları "Patience"ı listeden sileceğinin farkında değillerdi elbette.16 Aralık 2006 gecesi o sahneden büyük bir zaferle dönmekle kalmayıp, 1 milyon sterlinlik anlaşmaya da imza atan sanatçının ilk single'ı daha çıkmadan binlerce müzik market ve hayran tarafından sipariş edildi. 17 Aralık'ta dijital olarak single, Kelly Clarkson'ın "A Moment Like This" parçasının cover'ından başka bir şey değildi. Buna rağmen yarım saat içinde 50.000 kez indirildi. 20 Aralık'ta CD olarak piyasaya sürülen single, yaklaşık 600.000lik satış rakamıyla yılbaşına doğru Take That'i sollayarak listelerde 1 numaraya oturdu. 2006'nın en fazla indirilen parçası olan "A Moment Like This", İngiltere ve İrlanda'da 1 milyonluk satış rakamı elde etti ve listelerde 1 aydan fazla süre zirvede kaldı.
Şubat 2007'de Arista Records'un kurucusu Clive Davis'e ait J Records ile 5 albüm için 9.7 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atan Lewis, ilk olarak The X Factor'a katılmadan önce kaydettiği "It's All For You" dijital olarak piyasaya sürdü, fakat başarılı olamadı. Aynı sene Nisan ayında ilk albümü "Spirit"i çıkaran sanatçı, bu albümle İrlanda albüm listesine 1 numaradan giriş yaptı. Dallas Austin, Max Martin, Stargate, Walter Afanasieff, Salaam Remi, Kara DioGardi ve Ne-Yo gibi isimlerle birlikte çalışan sanatçı; kayıtları Londra, Miami, Los Angeles, New York ve Atlanta'da yaptı. Bütün çabalara değdiğini kanıtlayarak İngiltere'nin en hızlı satan albümü ünvanını alan "Spirit", tüm zamanların en fazla satan 4. albümü oldu. Albümden çıkan ikinci single, "Bleeding Love", yayımlandığı gün 66.000 kopya sattı. 7 gün sonrasında single'ın satış rakamı 200.000'i aşmıştı ve parça İngiltere ve İrlanda Single Listelerine 1 numaradan girmişti. İngiltere listesinde 7 hafta boyunca zirvede kalan şarkı, İrlanda'da 2 aya yakın süre 1 numarada kaldı. 31 Ekim 2007'de Leona'nın menajerlik şirketi UEG, sanatçının The X Factor'a katılmadan önce kaydettiği parçaları "Best Kept Secret" ismini taşıyan bir albümde toplayarak piyasaya süreceklerini açıkladılar. Leona'nın ödenmemiş stüdyo borçlarının olduğunu savunan şirket, bu kararı sanatçının ve Simon Cowell'in karşı çıkmalarına rağmen yerine getirdi. Leona ve Cowell, 26 Kasım 2007'de Juno Records sayfasından dijital olarak satışa sunulan bu albümü boykot etmeleri için hayranlarına çağrıda bulundu.
30 Kasım 2007'de Entertainment Weekly dergisinde yer alan 2008'de izlenmesi gereken 8 sanatçı listesinde yer alan Leona Lewis, "Geleceğin Mariah Carey'si" olarak nitelendiriliyor.
1 Ocak 2008
SEVGİLİM
ecza dolabinin raflarinda bekle beni
bir tüp diş macunu, bir şişe siyanür
ve zambak kokulu sabunlar
sevgilim
Büyük Millet Meclisi'nde bekle beni
kürsüdeki yerimi isit
Güzel Konuşma Dersi verecegim hiç agzimi açmadan
sevgilim
iki bilinmeyenli bir denklemde bekle beni
matematik tanrisinin sonsuzluk evi
ve akil hastanesinin sisli bahçesi
sevgilim
bir kedi pençesinde bekle beni
yüreginde deltali tirmik izlerive karikatür saraylar
sevgilim
polis otolarinin firil mavi işiginda bekle beni
sakalli kaldirimlar, guguklu saat suçlari
ve tarçin kokulu şizofren
sevgilim
Çocuk Kalmişlar Dernegi'nde bekle beni
' hepsi pekiyi ' süt dişlerin, korsan gemilerin
ve altini islatmiş bez bebegin
sevgilim
bu şiiirin çikişinda bekle beni
saat kulemizi geçenlerde yiktilar
Akgün Akova
YALNIZ BİR OPERA
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
...
Murathan Mungan
BELKİ YİNE GELİRİM
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkar şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
Ahmet TELLİ
EL FİLAN SALLIYORUM
hepsini vurmuşlar
çiçekleri sevdirmemişler sana
(anan çiçeklerini sular sabahtan akşama)
baban elde tüfek mimoza bekler
kadifeler giydirmişler örneğin
boyunbağı, beyaz çorap; iyi çocuk
çarşamba günleri ıspanaklı börek
salçalı köfte yanına
benim istasyonlarımda bilinmedik trenler
bildik düdüklerini çalıyor
ağaçları kucaklıyorum, saçlarımı tarıyor dallar
afrikalı bir kadının kolyesini aşırıyorum boynundan
sonra iyiyim çokça, sağlığım yerinde
hava durumunu dinliyorum salı sabahları
perşembe günleri asfalt döküyorum
günaydın diyorum durduk yerde
ama ne rastlantı bir yerde oturuyoruz
sen ağlıyorsun, ben bağışlıyorum
eski bir gramofon kadar hoşgörülü
iyi şeylerden söz ediyorum
içerden birisi saati bağırıyor
(hep birisi vardır, saati bağırır)
eğri hoşçakallar oynuyor dudaklarımızda
kıyılarıma bir dalga çarpıyor,biniyorum beyazlığına
parmaklarım iki yanıma yapışmış el filan sallıyorum.
(perihan mağden)