30 Ocak 2008

ZEHİRLİ ÇİÇEK - CEZMİ ERSÖZ

Zehirli Çiçek

Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
yüreğimdeki zehirli çiçeği
usulca bıraktım dünyanın dışına...

Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
son kez ayaklanır düşevlerimde bastırılmış yangınlarım
mahcup ve sinsi bir konuk gibi yaşlandığım düşevlerim...

Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
cesedim sahile vurur
insanların kıskanarak topladığı cesedim...

Aşk, ölümün dudaklarından öptüğü zaman
kelimelerin hatırasını sokaklara fırlatırım...

BİR ELEMENT NASIL İCAD OLDU - CAN DÜNDAR

Geçen hafta Ege bölgesinde organ kaçakçılarının çocukları kaçırıp böbreklerini çaldıktan sonra cesetlerini çöplere attığına dair internet yalanını yazmıştım.


Baktım, internet âleminde bu kez iddiaya iliştirilmiş şekilde benim yazı dönüyor.
Birisi altına şu notu düşmüş:


"Peki bu yazının Can Dündar'a ait olduğu ne malum?"

***



Gerçekten internet öyle güvenilmez bir ortam haline geldi ki, becerikli bir ufaklığın bütün ülkeyi işletmesi mümkün artık...

Kuzey Irak'taki bir PKK şehitliği fotoğrafı aylardır Diyarbakır'da diye dolaşıp duruyor; mesajı alan da bize yollayıp "Niye bir şey yapmıyorsunuz?" diye fırçalıyor. Ama şimdi vereceğim örnek, bence internet tarihine geçecek nitelikte... Kahramanımız 30 yaşlarında, bilgisayar meraklısı bir adam...
Ofisinde bilgisayar başındayken, bu ne idüğü belirsiz mesaj bombardımanından bunalmış; arkadaşlarını işletmek, internetin inandırıcılığını test etmek ve ne kadar ciddiye alınacağını görmek için bir web sitesi kurup orada ciddi bir komplo teorisi de kendisi yazmış.


Sitenin adı: "Türkiye Bilimsel Araştırmalar Platformu..."


Adresi:http://tubiap.googlepages.com


"Türkiye'nin aydınlık geleceğine hoş geldiniz" diye başlayan site "Feomidyum gerçeği ve Türkiye" olayını ifşa ediyor.
Feomidyum, bizim gencin uydurduğu bir element adı...


Sözde bu, Amerikan Askeri Bilim Araştırmaları Grubu tarafından tanımlanan ve varlığı bilim çevrelerine deklare edilmeyen yeni bir element... Bu element kullanılarak süper mıknatıs üretilebiliyor. Ve süper mıknatıs, yeni nesil elektrik motorları üreterek petrolü çöpe atıyor.


Ayrıca uzay araştırmalarından tıbba, elektronikten ulaşıma kadar her alanda bir devrim yaratabiliyor. Başta ABD olmak üzere petrol üreticisi ülkeler ve karteller iflas etmesin diye elementin varlığı açıklanmıyor.


Veee geldik asıl kritik ifşaata:


"NASA''nın askeri topografik araştırma uydularıyla tespit ettiği verilere göre feomidyum rezervlerinin yüzde 74'ü Türkiye'de... Yani dünyanın geleceğini belirleyecek element Türkiye'nin elinde... Tahmini değeri trilyonlarca dolar..."


Şimdi sıkı durun: Dubaililer (ve perde arkasındaki Amerikalılar) birden İstanbul'a yatırıma heveslendiler, çünkü asıl niyetleri yeraltında jeolojik araştırma yapmak ve feomidyum çıkarmak...


Site şu çağrıyla bitiyor:
"Kamuoyu bu gerçekleri bilmeli. Geleceğimizi kurtaracak fırsatların elimizden alınmasına seyirci kalma!!!"

***



Müthiş değil mi?


Bizimki bu iddialarını önce bürodaki arkadaşlarına yollamış, sonra internet okyanusuna salıvermiş. Tabii, mesajı alan etrafına yollamaya başlamış ve konu bir anda internet âleminin gündemine girmiş.
Kimisi hemen inanıp "Gereğini yapalım" demiş, inanmayanlar bile bunu "Komplocuların halkı uyutmak için uydurduğunu" öne sürmüş.
Bizimki, sıkıntıdan yazdığı teorinin ciddi ciddi tartışıldığını görüp eğlenirken bir de ne görsün:
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Osman Yumakoğulları, nisan sonunda, partisinin gençlik kolları şölenindeki konuşmasında "yüzde 74'ü Türkiye'de olan feomidyumdan ve Türkiye üzerine oynanan oyunlardan" söz etmesin mi?


Yumakoğulları'nın "müthiş iddia"sı Milli Gazete'de 1 Mayıs 2006'da "Saadet Partisi iktidara yürüyor" başlığıyla yayımlandı.

http://www.milligazete.com.tr



"İktidara yürüyen parti"nin bilgi kaynaklarına bakar mısınız? Tabii bizimkinin bürosunda büyük eğlence düzenlenmiş o gün... Tam "Bir deli kuyuya taş atmış durumu" değil mi? Sonunda Hürriyet'te Ayşe Özek Karasu, 20 Mayıs'ta "son dönemde feomidyumun milliyetçi ve maneviyatçı forumların gözde tartışma konusu haline geldiğini" yazarak;

(http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ haber.aspx?id=4442549& yazarid=13)iddialara el attı ve element tablosunda "feomidyum" diye bir element görünmediğini açıkladı.


Kim inanır?


Google'da "Feomidyum" yazın da neler çıkıyor bir görün...


Bence elementler listesini de Amerikalılar eksik yazmıştır.

BU HAFTA GÜLDÜKLERİM



27 Ocak 2008

ULAK - BİR ÇAĞAN IRMAK FİLMİ



Yapım :2007, Türkiye
Tür :Dram
Yönetmen :
Çağan Irmak
Senaryo :
Çağan Irmak, Çağan Irmak (Kitap)
Oyuncular :
Çetin Tekindor, Hümeyra Akbay, Mahmut Gökgöz, Feride Çetin, Yetkin Dikinciler, Şerif Sezer, Kaya Akkaya, Mahir İpek, Şener Kökkaya, Zuhal Gencer Erkaya, Muzaffer Demirel, Engin Benlü, Ömer Turat, Özlem Aktaş, Engin Alpateş, Hilmi Özçelik, Haki Bikici, Aslı Öner, Fatma Eziler, Ahmet Yükselor
Yapımcı :Şükrü Avşar
Görüntü Yönetmeni :Mirsad Herovic
Müzik :Evanthia Reboutsika
Dağıtım :UIP Filmcilik
Süre :1 saat, 49 dk.
Gösterim Tarihi :25 Ocak 2008



Gerçeğin peşine düşmüş, gerçeği takip eden bir hekimin hikâyesi.
Geçmiş çağlara ait bir intikam hikâyesi.


Fragman 1


Fragman 2

25 Ocak 2008

BU BENDEKİ

Bu bendeki sensizlik halleri...Yalnızlığı bilip ayrılma sonrası yaşanıcakları bilip elimde yalnızlığımla senden uzaklaşma halleri bunlar ....Nekadar savunacağım kelime varsa ardarda da eklesem biliyorum ki değişmez hiçbirşey...Güncelliğini koruyamadan sıyırdık aydınlığımızı üstümüzden...YALNIZLIK kocaman battaniyem sana sarılmazsam ne olur benim bu hallerim...Her düşüşte, her kırılışta sana ondandır bu koşuşlar...Sen eski dost YALNIZLIK ....Bu bendeki emanet kalbimin sızısıyla sana yakarış halleri...Her küçülmüş gelişimde ondan mı bu büyümüş hallerin yalnızlığım...Şimdi hem körüm hem de sağarım dinlenmem düzelmem doğrulmam lazım....Sağanak sağanak sığınası hallerim Onsuzluktan sıyrılma hallerimden....

Me Ha Peh peh peh... BEKİR COŞKUN YAZISI

Me Ha Peh peh peh...


BEN hiç böyle "milliyetçi parti" görmedim; milletine Arap kültürünü öneriyor.

AKP’nin bunu yapmasını anlamak olasıdır; çünkü AKP birleştirici unsur olarak dini kullanır, milliyetçiliği reddeder.

Ama Me Ha Pe?..

Bu nasıl milliyetçiliktir; kendi ulusuna çağdaşlık yolunu açmak yerine, ortaçağdan kalma Arap kültürüne yol açmak?..

Söyler misiniz; yeryüzünün en güzel coğrafyası üzerinde yaşanan, yeryüzünün en güzel kültürünü Arabistan’a çevirmek "milliyetçilik" olabilir mi?..

Ama Me Ha Pe bunu yapıyor.*

Devlet Bahçeli politikayı bırakıp evine gittiğinde üzülmüş, Türk siyasetinin ciddi bir insanını yitirdiğini düşünmüştüm.

Bu seçimlerden önce de "dinci devrime" karşı olan kimi yazarlar, CHP’ye eli varmayanların Me Ha Pe’ye oy vermelerini istemişlerdi.

Hepimiz pişmanız.

Dün de, Me Ha Pe’ye oy vermiş kimi okurlarım bilgisayarıma "Elimiz kırılsaydı" diyen mesajlar gönderiyorlardı.

Ne yapacaksınız?..

Me Ha Pe, AKP’nin tamamlayıcısı oluverdi.

Ona "AKP’nin koltuk değneği" diyorlar.

İktidardakiler ne zaman laik cumhuriyeti savunanların tepkisiyle karşılaşsa ve yalnız kalsa, Me Ha Pe yetişiyor.

Belki de sanıyorlar ki AKP’den oy alacaklar!..

Diyelim ki bakıyorsunuz ilk seçimlerde seçmen AKP’yi bırakıp Me Ha Pe’ye koşuyor ve Me Ha Pe’yi ödüllendiriyor!..

Ayaklar dururken çorabı koltuk değneğine giydirmek gibi.

*

Sonuçta göreceksiniz; evrensel laiklik tanımı, Anayasa, yargı kararları, AİHM kararı ortada dururken, Me Ha Pe’nin desteğiyle türbanı önce üniversitelerde, elbette sonra da tüm kamuda serbest bırakacaklar.

Me Ha Pe’ye aferin.

Me Ha Peh peh peh...

Oysa; Türk ulusunun çok acı çekerek, yeryüzünün en şerefli savaşını vererek kurduğu laik cumhuriyete önce "milliyetçilerin" sahip çıkması gerekmez mi?

"Milliyetçilik" bir milletin çağdaşlığını, uygarlığını, aydınlık yarınlarını savunmak değil midir?..

Yoksa...

Yoksa bir milletin çağın dışına savrulmasını savunmak mıdır milliyetçilik?..

BEKİR COŞKUN

YALNIZLIK

17 Ocak 2008

GABRİAL GARCIA MARGUEZ İN VEDA MEKTUBU


''Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can
vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile
getiremeyebilirdim, ama en
azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve
düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim.
Az uyur, çok
rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca
ışığı
yitirdiğimi düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman
yürümeye devam
ederdim. Başkaları uyurken uyanık
kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı
dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü
güneşe çevirir,
sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.

Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır
ve günesin
göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca
Van Gogh
resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar
söylerdim.
Gözyaşlarıyla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını
hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yasamım olsaydı...
Gün geçmesin ki, karsılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi
söylemeyeyim.
Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları
konusunda birer
birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yasardım.
Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar
yanlış
olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına
öğrenmelerine
olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
unutma ile
geldiğini öğretirdim.

Ey insanlar!
Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu
bilmeden,
dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan
küçük bir
bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine
sonsuza dek
kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey
öğrendim. Ama
bu öğrendiklerim pek ise yaramayacak. Çünkü hepsini bir
çantaya kilitledim.
Mutsuz bir şekilde...

Artık ölebilir miyim?.. ''

Gabriel Garcia Marquez
Yakalandığı lenf bezi kanseri nedeniyle sağlık durumu kötüleşen ve inzivaya çekilme kararı alan Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, yakın dostlarına bu veda mektubunu gönderdi. Yazarın mektubu, degişik dillere çevrildi ve internet üzerinden yayına verildi.

16 Ocak 2008

RECEP İVEDİK GELİYORRRRRRR :D

Veeeeeeeee 22 Şubatta Sinemalarda ....

SEYRETMECE

Bu şarkıyı ben radyoda duyuyordum...Bayan şarkıcının sesi çok güzel ...Azeri bir parça iyi seyirler....


15 Ocak 2008

SAHİBİNİ ARAYAN MEKTUPLAR -1

Geceydi...Bütün insanların çırılçıplak olduğu bir zamandı. Onları düşünüyordum; gümüş tepsilerdeki kristal kadehlerden zamanı yudumlayan insanları düşünüyordum. İrili ufaklı aynaların karşısında enseleri bembeyaz kadınlar boyanıyordu. Uzun uzun parmakları vardı kadınların. Öpülmeye alışmış olgun dudakları vardı. Kocaman kocamandı kalçaları. O kadınları düşünüyordum.

Bir kurt bir geyiği kovalıyordu yüreğimde. Geyik soluk soluğaydı, yorgundu, bitkindi. Karların üzerinde akıp giden bir yıldız gibiydi. Koşuyordu. Koşmak kurtuluş değildi belki, ama bir ümitti. Koşmalıydı.

Oysa birer namlu ağzıydı kurdun gözleri. Avına güvenle, şehvetle yaklaşıyordu. Yeni bilenmiş, sedef saplı bıçaklara benziyordu dişleri , bütün dileği et ve kandı. İstese geyiğe hemen yetişebilirdi, ama uzasın istiyordu bu şehvetli koşu, bu bütün damarlarına yayılan sarhoşluk bitmesin istiyordu.

Ben seni düşünüyordum. Çünkü geceydi. Sevişme zamanıydı insanların. Yalnızdım. Beni kuşatan duvarlar birer beyaz çarşaftı bu saatte. Kapılar tüylü, yumuşak battaniyelere benziyordu.

Ben seni düşünüyordum. Kim bilir ne güzeldin soyunduğun zaman? Nasıl kadındın? Nasıl öpüşürdün kim bilir? Nasıl kadın kadın kokardı her yerin? Tutup avuçlarıma sığdırıyorum seni, gözlerime, dudaklarıma sığdırıyorum.

Sensiz kahrolmak vardı. Seninle yaşamak vardı dolu dizgin. Seninle her gece birbirimizi yenilemek vardı odalarda. Odalara sığmamak vardı. Bir sel gibi taşmak vardı gecelerden.

Elimi uzatsam tutabilirdim seni. öyle yakındın. Zamana kokun sinmişti. Belki de uzaktan günlerce koşsam yetişemezdim sana. Zamana kokun sinmişti.

Tuttum resmini indirdim duvardan.

Duvar ağlamaya başladı.....

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Agnus Dei Not : Sahibini arıyan mektuplar hepsini okumak için TIKLAYIN

14 Ocak 2008

DİNLEMECE

Gypsy Clubber Shantel in albümünü aldım ve çok beğendim...Eğer balkan müziğini beğeniyorsanız yemede yanında yat bir albüm olmuş hele bir Andante Levante isimli bir parça var kaçkere dinlediğimi bilmiyorum ısrarla tavsiye edilir :D


İşte bir başka vazgeçilmezimde bu Hristo'nun Meyhanesi Alaturka kalbimin gülü diyorsanız bence edinin bu albümü :D ...

BEN BAKTIM SİZDE BAKIN

Erdal Yazıcı’nın “Çocuk Dünyam” Fotoğraf Albümünde Yazıcı’nın 20 yıllık bir süre içinde çekimini yaptığı, günlük yaşam içinden çocukların ‘renkli dünyaları’nın anlatıldığı 50 renkli fotoğraf yer alıyor.Binlerce çocuk dünyası: Hüzünlü, sevgi dolu bakışlar; insanın içini ısıtan, güç veren…Sokakta, okulda,köyde, yaylada, işyerlerinde…Doğal, kırılgan, saf ve ak; kocaman renkli dünyaları olan çocuklar…Film karelerinden çıkıp bizleri süzüyorlar…Onlarla yüzleşiyoruz; kitap sayfalarında, sergilerde…… Çocukların dünyası, sevgiyle sulanıp korunması gereken birer çiçek tarlası.Çocuk Dünyam Kitabı bu dokunun/kokunun küçük bir parçası ve küçük bedenlerine ‘kocaman dünyalar’ sığdıran arkadaşlarıma küçük bir armağan… Basım 2005 dir bilginize :D

İSTANBUL




Bekle Bizi İstanbul..

"salkım salkım tan yelleri estiğinde
mavi patiskaları yırtan gemilerinle
uzaktan seni düşünürüm istanbul
bin bir direkli halicinde akşam
adalarında bahar
süleymaniyende güneş

hey sen güzelsin kavgamızın şehri
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
bakışlarımda akşam karanlığın
kulaklarımda sesin istanbul

ve uzaklardan
ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul

plajlarında karaborsacılar
yağlı gövdelerini kuma sermiştir
kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
meyvesini birlikte devşirirler
sen şimdi haramilerin elindesin istanbul

et tereyağı şeker
padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
yumurta masalıyla büyütülür çocukların
hürriyet yok
ekmek yok
hak yok
kolların ardından bağlandı
kesildi yolbaşların
haramilerin gayrısına yaşamak yok

almış dizginleri eline
bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
onların kemik yalayan dostları
onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
ve sen
ve sen haktan bahseden ortaköyün cibalinin işçisi
seni öldürürler
seni sürerler
buhranlar senin sırtından geçiştirilir
ipek şiltelerin istakozların
ve ahmak selâmeti için
hakkında idam hükümleri verilir

haktan bahseden namuslu insanları
yağmurlu bir mart akşamı topladılar
karanlık mahzenlerinde şehrin
cellatlara gün doğdu
kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
bir kalem yazın vardır
dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
söylenmez

haramiler kesmiş sokak başlarını
polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
haramilerin elinde
ve mahzenlerinde insanlar bekler
gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bulutların ardında damla damla sesler
gülen çehreleri ve cesaretleriyle
arkadaşlar çıktı karşıma
dindi şakaklarımın ağrısı

bir kadın yoldaş tanırdım
bir kardeş karısı
hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
gebeliğin dokuzuncu ayında
aç kurtların varoşlara saldırdığı
tipili bir gece yarısı
sırtında çok uzak bir köyden indirdi
otuzbeş kiloluk sırrımızı
zafer kanlı zafer kıpkırmızı

boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
bekle bizi
büyük ve sakin süleymaniyenle bekle
parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
mavi denizlerine yaslanmış
beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
ve bir kuruşa yenihayat satan
tophanenin karanlık sokaklarında
koyunkoyuna yatan
kirli çocuklarınla bekle bizi
bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
bekle dinamiti tarihin
bekle yumruklarımız
haramilerin saltanıtını yıksın
bekle o günler gelsin istanbul bekle
sen bize lâyıksın."

Vedat Türkali

SADECE BİR PIRT

CENNETTEN KOVULDUM

RUBİK KÜP


Son zamanlarda gene bu sabır küpüne sardım ...Yemedim içmedim birde araştırdım meğer nekadar revaçtaymış fan clup bile varmış...İşte o değerli bilgiler...
Türkiye'de piyasaya sunulduğu adıyla Sabır Küpü, Zeka Küpü ya da özgün adıyla Rubik Küpü (Rubik's Cube), 1974 yılında Macar heykeltıraş ve mimar Ernõ Rubik tarafından icat edilen mekanik bir bulmacadır. Bu plastik küp başlıca dört şekilde piyasaya sürülmüştür:2×2×2'lik Pocket Cube (Cep Küpü), 3×3×3'lük standart küp, 4×4×4'lük Rubik's Revenge (Rubik'in Öcü), 5×5×5'lik Professor's Cube (Profesör Küpü). 6×6×6 ve 7×7×7'lik küpler hâlihazırda üretilmektedir.
"Sabır Küpü" diye bilinen 3×3×3'lük modelin her yüzünde 9 kare olmak üzere alanı toplam 54 kare, hacmi de 26 birim küptür (ortadaki görünmeyen küpü saymazsak).
Rubik Küp Türlerini buradan görebilirsiniz...
Yüzeyindeki kareler genel olarak altı farklı renk ile etiketlendirilmiştir. Bulmaca çözüldüğünde küpün her yüzü tek renkten oluşur. 3×3×3'lük özgün modelin yirmi beşinci yıldönümü, 2005 yılında, beyaz yüzün ortasında bulunan etiketin, "Rubik's Cube 1980-2005" yazılı logoyu taşıyan parlak bir etiketle değiştirildiği özel serinin satışa çıkarılmasıyla kutlandı.Yaratıcısı tarafından ilk olarak "Sihirli Küp" adı verilen bulmacaya 1980 yılında "Rubik's Cube" adı verildi ve aynı yılın Mayıs ayında tüm dünyaya dağıtıma başlandı. 300 milyon adetle dünya üzerinde en çok satılan oyuncak olduğu söylenir.
Tasarım ve gelişim
Sihirli küp, geometri ile ve üç boyutlu şekillerle ilgilenen Macar heykeltıraş ve mimarlık profesörü Ernő Rubik tarafından 1974 yılında icat edilmiştir. 1975 yılında HU170062 numaralı Macar patentini alan Rubik uluslararası patent için başvuruda bulunmamıştır. İlk deneme üretimi 1977’nin sonlarına doğru yapılmış ve Budapeşte’de oyuncakçılara dağıtılmıştır.Macaristan’da popülerliği artan küp ile Batılı bilimadamları da ilgilenmeye başladı. 1979 yılında “Ideal Toys” ile uluslararası pazara çıkarılması konusunda anlaşmaya varıldı. 1980’lerin başlarında Londra, New York, Nürnberg ve Paris’te yapılan oyuncak fuarlarında uluslararası sahneye çıkarıldı.Kısa süre için üretimine ara verilerek, Batı dünyasının güvenlik ve paketleme yönetmeliklerine uyumu sağlandı. Ideal Toys, hafifletilen küpe yeni bir isim koymaya karar verdi. “Gordiyon düğümü” ve “İnka altını” isimleri düşünüldükten sonra “Rubik’s Cube” (Rubik’in Küpü) adında karar kılındı ve ilk parti Macaristan’dan 1980 Mayısı'nda ihraç edildi. Başlangıçta ortaya çıkan arz yetersizliği nedeniyle kısa sürede birçok ucuz taklit ortaya çıktı. 1984 yılında Ideal Toys Larry Nichols’ın US3655201 no.lu patentine karşı açtığı davayı kaybetti. Japonya’da ise Sabır Küpü için patent alma prosedürü işlerken Terutoshi Ishigi benzer bir mekanizma için JP55‒8192 no.lu Japon patentini aldı. Ishigi’nin bağımsız olarak aynı icadı yaptığı kabul edilir.
Popülerlik
1980’den 1982’ye kadar yüz milyonun üzerinde Küp satıldı. [5] 1980 ve 1981 yıılarında Britanya Oyuncak Perakendecilerince verilen Yılın Oyuncağı ödülünü kazandı. Sabır Küpü piyasaya çıktıktan kısa süre sonra benzer birçok oyuncak hem Rubik hem de başkaları tarafından piyasaya sürülmüştür. Bunların arasında 4×4×4 , 2×2×2 ve 5×5×5 tipleri ile birlikte Piramit adı verilen dörtyüzlü tipi de bulunmaktadır.2005 Mayısı'nda Yunan Panagiotis Verdes 6×6×6’lık Sabır Küpünü çözdü ve 23 Mayıs 2006’da Sabır Küpü çözme konusunda dünya şampiyonluğu olan Frank Morris bu yeni küpü denedi. Daha önce 3×3×3’I 15 saniyede, 4×4×4’ü 1 dakika 10 saniyede, ve 5×5×5’i 2 dakikada çözen Morris, 6×6×6’yı 5 dakika 37 saniyede çözdü. Temmuz 2006’da Verdes başarılı bir şekilde 7x7x7’lik küpü de çözdü ve Frank Morris’in bu küpü denerken çekilen video görüntüsü 27 Ekim 2006’da İnternet üzerinde yayımlandı.[6]1981’de İngiltere’den on iki yaşındaki Patrick Bossert You Can Do the Cube (Küpü Siz de Yapabilirsiniz) (ISBN 0-14-031483-0) adındaki kendi çözüm kitabını yayımladı. Bu kitap on yedi baskıyla dünya üzerinde 1,5 milyon adet satıldı ve hem The Times’ın hem de New York Times’ın en çok satan kitaplar listesine girdi.Bulmacanın en çok ilgi topladığı dönemlerde renkli etiketler de satışa sunulmuştu. Böylece küpü çözemeyip düş kırıklığına uğrayan ya da sabırsız küp sahipleri, sabır küplerini ilk hâline getirebiliyordu.Çalışma sistemiStandart küpün her kenarı yaklaşık 5,7 cm’dir. Bulmaca yüzeyindeki yirmi altı küpçükten oluşur. Ancak her yüzün orta küpçüğü aslında merkez mekanizmaya bağlı kare bir yüzeyden ibarettir. Bu mekanizma diğer parçaların girebileceği ve hareket edebileceği temeli oluşturur. Yani küp aslında kesişen üç eksende altı orta kareyi tutan bir merkez parça ve bu merkez parçanın üzerine takılan ve üzerinde dönebilen yirmi küçük plastik parçadan oluşmaktadır. Küpü kolayca parçalarına ayırmak mümkündür. Bunun için genellikle bir kenarı 45° açıyla döndürüp, köşedeki küpçüğü hafifçe zorlayarak orta küpçükten ayırmak yeterli olmaktadır. Ancak dikkat edilmezse köşe küpçüğü zorlarken ortadaki mekanizma da kırılabilir. Yani Küpü parçalarına ayırıp sonra tekrar birleştirerek çözmek basit bir işlemdir ama asıl amaç bu değildir.İki tarafında farklı renk olan on iki kenar parça ve üç tarafında farklı renk olan sekiz köşe parça vardır. Her parçanın kendine özgü bir renk kombinasyonu vardır ama tüm olası kombinasyonlar mevcut değildir. Örneğin eğer beyaz ve sarı renkler karşıt yüzlerde ise hem beyaz hem de sarı renk içeren köşe parça yoktur. Bu küpçüklerin birbirlerine olan görece konumlarını değiştirmek için Küpün dış üçte bir bölümünü 90°, 180° ya da 270° çevirmek yeterli olur. Ancak bulmacanın çözülmüş hâlinde, renkli yüzlerin birbirlerine göre konumları sabittir.Son zamanlardaki küplerde renkler şöyle dağılmıştır: Kırmızı karşısında turuncu, sarı karşısında beyaz ve yeşil karşısında mavi. Ancak sarı karşısında yeşil ve mavi karşısında beyaz olan farklı kombinasyonlara da rastlanır.PermütasyonlarNormal (3x3x3)’lük sabır küpü (8! × 38−1) × (12! × 212−1)/2 = 43.252.003.274.489.856.000 farklı konuma ya da matematik dili ile permütasyona sahiptir. Bu sayı (~4.3 × 1019) olarak da yazılabilir ve 43 kentilyon olarak okunur. Ancak bu sayının herkes tarafından tam olarak anlaşılamayacağı düşünüldüğünden reklamlarda kübün yalnızca “trilyon” kadar konumu olacağı söylenmiştir. Bu kadar fazla konumu olsa da küpler yirmi dokuz ya da daha az hareketle çözülebilir.Aslında Küpü oluşturan parçalar (8! × 38) × (12! × 212) = 519.024.039.293.878.272.000 (yaklaşık 519 kentilyon) kadar farklı konuma getirilebilir ama bunun yalnızca on ikide biri (1/12) ulaşılabilir konumdur. Çünkü tek bir kenarı değiştirebilecek ya da tek bir köşeyi döndürebilecek hareket sırası mümkün değildir. Bu nedenle ancak küpü söküp tekrar birleştirerek ulaşılabilecek on iki olası konum kümesinden ya da “evren”inden sözedilebilir.Orta yüzlerÖzgün ve hâlâ resmî Rubik Küpü'nde orta yüzlerde herhangi bir işaret yoktur. Bu nedenle ortada bulunan küpçüklerin de bağımsız olarak dönebileceği gerçeği açık olarak görülememektedir. Eğer isterseniz, kübün orta yüzündeki etiketin her kenarını karşısındaki renkte yazan bir kalemle işaretleyebilirsiniz. Lo Shu sihirli karesi gibi bazı küpler orta yüzleri de işaretlenmiş olarak üretilmektedir. Dolayısıyla küpü çözerken orta yüzlerdeki işaretleri de doğru çözebilmek oyuna ek bir zorluk getirmektedir.Rubik Küpü'nün orta yüzlerine işaret koymak ayırt edilebilir konumların sayısını artırdığı için permütasyonları da artırır. Orta yüzlerin işaretlerini dikkate almadan küp çözüldüğünde her zaman için çift sayıda orta yüz, çeyrek tur döndürülmek zorunda olacaktır. Dolayısıyla orta yüzler için 46/2 = 2.048 olası konum bulunmaktadır ki bu da küpün toplam permütasyon sayısını 43.252.003.274.489.856.000 ‘den 88.580.102.706.155.225.088.000 ‘e çıkarmaktadır.ÇözümlerBirbirinden bağımsız olarak Rubik Küpünün birçok çözüm yöntemi bulunmuştur. En popüler yöntem David Singmaster tarafından geliştirilmiş ve 1980 yılında Notes on Rubik's Magic Cube (Rubik Sihirli Küpü Üzerine Notlar) adlı kitapta yayımlanmıştır. Bu çözümde küp seviye seviye çözülüyordu. Önce üst seviye, sonra orta, en sonra da alt seviye çözülüyordu. Diğer çözümler, "önce köşeler" yöntemi ile birlikte birçok farklı yöntemin kombinasyonundan oluşuyordu.Rubik Küpünü olabildiğince hızlı çözebilmek için hızlı küp çözüm yöntemleri de geliştirildi. En yaygın hızlı küp çözüm yöntemi Jessica Fridrich tarafından geliştirilmiştir. Bilinen bir başka yöntem de Lars Petrus tarafından geliştirilmiştir. Çözümler genel olarak bir algoritmadan oluşur. Bu algoritmalar da belirli bir amaca yönelik yapılan döndürme hareketleridir. Örneğin bir algoritma diğer tüm küpçükleri yerinde bırakırken yalnızca üç köşe küpçüğün yerini değiştirir. Bu algoritmalar bulmacanın o andaki hâline göre belirlenmiş bir sırayla uygulanır.Hareket gösterim sistemi3×3×3 ‘lük Rubik Küpü çözüm kitapçıklarının çoğu David Singmaster tarafından geliştirilen gösterim sistemini kullanarak hareket algoritmalarını tanımlar. Bu sisteme genel olarak "Küp gösterimi" ya da "Singmaster gösterimi" denir. Göreceli olan tanımlama nedeniyle herhangi bir küp için kullanılabilir.
F (Front-Ön): Size bakan yüz
B (Back-Arka): Ön yüzün arkasında kalan yüz
U (Up-Üst): Ön yüzün üstünde kalan yüz
D (Down-Alt): Üst yüzün karşısında ya da ön yüzün altında kalan yüz
L (Left-Sol): Ön yüzün solundaki yüz
R (Right-Sağ): Ön yüzün sağındaki yüz Bir harfin arkasından kesme işareti geldiğinde o yüzün saat yönünün tersine çeyrek tur döndürüleceği anlamına gelir. Kesme işareti olmadan kullanılan harf ise saat yönünde çeyrek tur döndürülmesi için kullanılır. Bir harfin arkasından 2 kullanıldığında (genelde üst simge olarak yazılır) o yüzün yarım tur döndürülmesi anlamına gelir ve döndürme yönünün bir önemi yoktur.Az kullanılan hareketlerin arasında küpün üçte ikisini ya da tamamını döndürmek için kullanılan gösterim yer alır. x, y, ve z harfleri, küpün gösterilen eksenlerinden biri etrafında tamamen döndürülmesi için kullanılır. X ekseni sol ve sağ yüzleri dik olarak kesen çizgidir. Y ekseni üst ve alt yüzlerden, Z ekseni de ön ve arka yüzlerden geçen çizgidir.f, b, u, d, l, ve r olarak kullanılan küçük harfler sözü edilen yüzün ilk iki seviyesini hareket ettirmek için kullanılır. Ayrıca M, E, ve S içeride kalan kısmın hareketi için kullanılır. M harfi, L ve R arasında kalan kısmın aşağı hareketi için, E harfi U ve D arasında kalan kısmın sağa hareketi için ve S harfi de F ve B arasında kalan kısmın saat yönünde döndürülmesi için kullanılır.Örnek olarak üst kısımdaki üç köşe küpçüğü diğer parçaların yerine değiştirmeden hareket ettirmek için kullanılan F2U'R'LF2RL'U'F2 algoritması şöyle okunur:
Ön yüzü 180 derece çevir
Üst yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Sağ yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Sol yüzü saat yönünde 90 derece çevir
Ön yüzü 180 derece çevir
Sağ yüzü saat yönünde 90 derece çevir
Sol yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Üst yüzü saat yönünün aksine 90 derece çevir
Son olarak ön yüzü 180 derece çevir.
Yeni başlayanları yıldırmamak için bu gösterim sisteminin yanısıra algoritma açıklayıcı resimler ve çevrimiçi çözümlerde de animasyonlar verilmektedir. Yukarıdaki algoritmanın animasyonunu buradan görebilirsiniz.YarışmalarRubik Küpünü en kısa sürede kimin çözebileceğini görmek üzere birçok yarışma düzenlenmiştir.İlk Dünya şampiyonası 5 Haziran 1982’de Budapeşte’de düzenlendi. Yarışmayı, Los Angeles, ABD’den katılan Vietnamlı öğrenci Minh Thai 22,95 saniyelik bir süreyle kazanmıştır.Birçok kişi tarafından daha kısa sürelere ulaşılmış olsa da zamanlama ve yarışma kurallarına uygun olarak kaydedilmediklerinden resmî olarak tanınmamışlardır. Yalnızca Dünya Küp Derneği (‘’World Cube Association’’ - WCA) tarafından düzenlenen yarışmalarda kırılan rekorlar kaydedilmektedir.2004 yılında WCA Stackmat zamanlayıcısı adı verilen özel bir alet ile birlikte yeni kurallar belirlenmiştir.Toby Mao 6 Ağustos 2006 tarihinde 2006 ABD Ulusal Şampiyonası sırasında 10,48 saniye ile rekor kırmıştır. Resmî dünya rekoru ise beş küpün derecelerinin ortada kalan üçünün ortalaması olan 13,22 saniyedir ve 20 Mart 2006 tarihinde Norrköping, İsveç’te Finli Anssi Vanhala tarafından kırılmıştır.Alternatif yarışmalar Yukarıdakilere ek olarak küpü değişik durumlarda çözebilmeye yönelik resmî olmayan yarışmalar da bulunmaktadır. Bu yarışmalar arasında şunlar sayılabilir:
Gözü kapalı çözmek
Kübün üzerindeki renkleri karıştırmak için özel olarak ışıklandırılmış odalarda çözmek
Su altında nefesini tutarak çözmek
Tek el kullanarak çözmek

MASKELİ BEŞLER



Yapım :2008, Türkiye / Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Tür :Komedi
Yönetmen :Murat Aslan
Senaryo :Murat Aslan, Nergis Çalışkan (Kitap)
Oyuncular :
Mehmet Ali Erbil, Şafak Sezer, Peker Açıkalın, Cengiz Küçükayvaz, Melih Ekener, Ceyhun Yılmaz, Deniz Akkaya, Atilla Sarıhan, Necmi Yapıcı, Erdal Tosun, Seray Sever, Hamit Haskabal, Hakan Ural, Sinan Bengier, Deniz Oral, Burak Öncü
Seslendirenler :Levent intepe
Yapımcı :
Murat Akdilek, Kamil Çevikalp, Can Saban
Görüntü Yönetmeni :Soykut Turan
Müzik :
Cem Erman
Süre :
1 saat, 32 dk.
Gösterim Tarihi :
10 Ocak 2008

Sevimli ve sakar hırsızlar çetesi Maskeli Beşler, şanssız geçirdiği dönemlerden sonra suç işlemeye tövbe eder ve ticaretle uğraşırlar. Ancak suç dünyasının önemli isimlerinden Rocky Selim (Mehmet Ali Erbil) kendilerine reddedilmesi güç bir teklifle gelir: Kıbrıs'ta bir kumarhaneyi soymak. Bir araya gelen ekip Kıbrıs'a hareket eder. Operasyon için yaptıkları planlar ve soygun çabaları çeteyi birbirinden komik sürprizlerle karşı karşıya getirecektir.

changeTarget(document.getElementById("news_content"))


GREENPEACE' DEN HABER VAR




İklim değişikliğinin hayatımıza verdiği zararları artık çok daha yakından görüyor ve yaşıyoruz. Göllerimiz kuruyor, çiftçilerimiz ürün alamıyor, susuzluk, kuraklık, seller her geçen gün biraz daha hayatımızı etkiliyor. Enerji kullanımınız iklimi etkiliyor.İklim değişikliği konusunda çaresiz değilsiniz. Yalnızca, evinizdeki israf (akkor) ampüllerini, enerji tasarruflu ampülle değiştirerek, atmosfere yayılan ve iklim değişikliğine sebep olan karbon salımlarınızı yüzde 5 oranında azaltabileceğinizi biliyor muydunuz?






Detaylı bilgi için TIKLAYIN!!

5 Ocak 2008

RÜKÜŞ

RÜKÜŞ
Yitik bir sonbahar ofsaytı oldu gönlüm
Ağar geldi acıları dillendirmek ...
Koluma çanta gibi taktım mutluluğu
Uymayan kıyafette sırıtan bir aksesuar gibi
Düştüm hayatın parke taşlarında yollara
Başımı kaldırmadan zor oluyor yürümek
Hayatı koklayarak yol bulmak
Çarpanlara aldırmadan yosun tutmuş taşlarda
Kaymadan düşmeden yürümek
Yitik bir sonbahar ofsaytı oldu gönlüm
Yoruyor artık acıları dillendirmek....
Agnus....

ANGEL

4 Ocak 2008

RADYO5 HAFTANIN SANATÇISI VE KLİBİ




Leona Lewis
İlk olarak The X Factor adını taşıyan yetenek yarışmasıyla ismini duyuran Leona Lewis, asıl şöhreti 2006 senesinde çıkardığı ''A Moment Like This'' single'ıyla yakaladı.
İnternette yayımlandıktan sonra 30 dakika içerisinde 50.000 kez indirilen single'ın ardından piyasaya sürülen "Spirit" albümü ise İngiltere ve İrlanda'da şimdiye kadar en hız satan çıkış albümü oldu. Şimdiye kadar hiçbir star adayı katıldığı bir yarışmadan bu kadar büyük bir şöhretle ayrılmamış, eleştirmenlerce böylesine el üstünde tutulmamıştı. Bu durum, küçüklüğünden beri ünlü bir müzisyen olmanın hayalini kuran Leona için de şaşırtıcı olmuştu elbette. 5 yaşından beri müziğin içinde olan sanatçı, ilk şarkısını 12 yaşındayken yazmış, ilk yetenek yarışmasını ise 13 yaşında kazanmıştı. 2004'te katıldığı bir diğer yetenek yarışması da Mariah Carey'nin "Always Be My Baby" parçasını seslendirdiği Yate's Wannabe Talent Contest olmuştu. Leona, okulu bıraktıktan sonra şarkılarının stüdyo kaydını karşılayabilmek için uzun süre garsonluk ve resepsiyon görevliliği yaptı. Parçalarını "Twilight" adını verdiği bir demoda toplayan Leona'nın bu çalışması hiç yayımlanamadı. 15 yaşına geldiğinde prodüktör Marley J. Wills ile Minnie Riperton'ın "Loving You" parçasını kaydeden sanatçı, bu sayede Sony'nin ilgisini çekti ve Amerika'ya gelmesi için ikna edildi. Yapımcı Wills'e göre Leona daha 15 yaşındayken sahnenin tozunu attıracak sese ve yeteneğe sahipti. Öyle ki, dinleyenleri kimi zaman şarkıları orjinalinden çok daha iyi söylediğine ikna ediyordu.
2006, Leona'nın altın senesi oldu. Üçüncüsü düzenlenen "The X Factor" yarışmasına Over The Rainbow parçasıyla katılan güzel sanatçı; Simon Cowell, Louis Walsh ve Sharon Osbourne'un oturduğu jüri koltuğunu öyle bir sallamıştı ki bu 3 jüri üyesi de Leona'nın şimdiye kadar gördükleri en harika seslerden biri olduğunu yarışma boyunca dile getirdi. Leona'nın yarışma süresince karşılaştırıldığı isimler Mariah Carey, Whitney Houston, Christina Aguilera ve Celine Dion gibi isimler olmasına rağmen, sanatçı alçak gönüllüğünden bir an olsun taviz vermedi. Jüri üyelerinden Simon Cowell'a göre Leona'yı özel yapan asıl şey belki de onun sahnede ne kadar iyi olduğunun farkında olmamasıydı. Final gecesi Take That ile yaptığı "A Million Love Songs" düetinin ardından bu ünlü grubun da hayranlığını kazanan Leona, Take That üyesi Gary Barlow'un, "Bu kız şimdiye kadar görmüş olduğunuz yarışmacılardan 50 kat daha iyi, bu yüzden ona doğru albümü yapmak gibi büyük bir sorumluluk taşıyorsunuz" sözleriyle onurlandırıldı. O gece, Take That üyeleri, Leona'nın çıkaracağı ilk single'ın kendi parçaları "Patience"ı listeden sileceğinin farkında değillerdi elbette.16 Aralık 2006 gecesi o sahneden büyük bir zaferle dönmekle kalmayıp, 1 milyon sterlinlik anlaşmaya da imza atan sanatçının ilk single'ı daha çıkmadan binlerce müzik market ve hayran tarafından sipariş edildi. 17 Aralık'ta dijital olarak single, Kelly Clarkson'ın "A Moment Like This" parçasının cover'ından başka bir şey değildi. Buna rağmen yarım saat içinde 50.000 kez indirildi. 20 Aralık'ta CD olarak piyasaya sürülen single, yaklaşık 600.000lik satış rakamıyla yılbaşına doğru Take That'i sollayarak listelerde 1 numaraya oturdu. 2006'nın en fazla indirilen parçası olan "A Moment Like This", İngiltere ve İrlanda'da 1 milyonluk satış rakamı elde etti ve listelerde 1 aydan fazla süre zirvede kaldı.
Şubat 2007'de Arista Records'un kurucusu Clive Davis'e ait J Records ile 5 albüm için 9.7 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atan Lewis, ilk olarak The X Factor'a katılmadan önce kaydettiği "It's All For You" dijital olarak piyasaya sürdü, fakat başarılı olamadı. Aynı sene Nisan ayında ilk albümü "Spirit"i çıkaran sanatçı, bu albümle İrlanda albüm listesine 1 numaradan giriş yaptı. Dallas Austin, Max Martin, Stargate, Walter Afanasieff, Salaam Remi, Kara DioGardi ve Ne-Yo gibi isimlerle birlikte çalışan sanatçı; kayıtları Londra, Miami, Los Angeles, New York ve Atlanta'da yaptı. Bütün çabalara değdiğini kanıtlayarak İngiltere'nin en hızlı satan albümü ünvanını alan "Spirit", tüm zamanların en fazla satan 4. albümü oldu. Albümden çıkan ikinci single, "Bleeding Love", yayımlandığı gün 66.000 kopya sattı. 7 gün sonrasında single'ın satış rakamı 200.000'i aşmıştı ve parça İngiltere ve İrlanda Single Listelerine 1 numaradan girmişti. İngiltere listesinde 7 hafta boyunca zirvede kalan şarkı, İrlanda'da 2 aya yakın süre 1 numarada kaldı. 31 Ekim 2007'de Leona'nın menajerlik şirketi UEG, sanatçının The X Factor'a katılmadan önce kaydettiği parçaları "Best Kept Secret" ismini taşıyan bir albümde toplayarak piyasaya süreceklerini açıkladılar. Leona'nın ödenmemiş stüdyo borçlarının olduğunu savunan şirket, bu kararı sanatçının ve Simon Cowell'in karşı çıkmalarına rağmen yerine getirdi. Leona ve Cowell, 26 Kasım 2007'de Juno Records sayfasından dijital olarak satışa sunulan bu albümü boykot etmeleri için hayranlarına çağrıda bulundu.
30 Kasım 2007'de Entertainment Weekly dergisinde yer alan 2008'de izlenmesi gereken 8 sanatçı listesinde yer alan Leona Lewis, "Geleceğin Mariah Carey'si" olarak nitelendiriliyor.


1 Ocak 2008

BEKLER

SEVGİLİM

sevgilim
ecza dolabinin raflarinda bekle beni
bir tüp diş macunu, bir şişe siyanür
ve zambak kokulu sabunlar

sevgilim
Büyük Millet Meclisi'nde bekle beni
kürsüdeki yerimi isit
Güzel Konuşma Dersi verecegim hiç agzimi açmadan

sevgilim
iki bilinmeyenli bir denklemde bekle beni
matematik tanrisinin sonsuzluk evi
ve akil hastanesinin sisli bahçesi

sevgilim
bir kedi pençesinde bekle beni
yüreginde deltali tirmik izlerive karikatür saraylar

sevgilim
polis otolarinin firil mavi işiginda bekle beni
sakalli kaldirimlar, guguklu saat suçlari
ve tarçin kokulu şizofren

sevgilim
Çocuk Kalmişlar Dernegi'nde bekle beni
' hepsi pekiyi ' süt dişlerin, korsan gemilerin
ve altini islatmiş bez bebegin

sevgilim
bu şiiirin çikişinda bekle beni
saat kulemizi geçenlerde yiktilar

Akgün Akova

YALNIZ BİR OPERA


...
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
...
Murathan Mungan

BELKİ YİNE GELİRİM

BELKİ YİNE GELİRİM
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkar şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
Ahmet TELLİ

EL FİLAN SALLIYORUM

senin gözlerinde iyilik kuşları varmış
hepsini vurmuşlar
çiçekleri sevdirmemişler sana
(anan çiçeklerini sular sabahtan akşama)
baban elde tüfek mimoza bekler
kadifeler giydirmişler örneğin
boyunbağı, beyaz çorap; iyi çocuk
çarşamba günleri ıspanaklı börek
salçalı köfte yanına
benim istasyonlarımda bilinmedik trenler
bildik düdüklerini çalıyor
ağaçları kucaklıyorum, saçlarımı tarıyor dallar
afrikalı bir kadının kolyesini aşırıyorum boynundan
sonra iyiyim çokça, sağlığım yerinde
hava durumunu dinliyorum salı sabahları
perşembe günleri asfalt döküyorum
günaydın diyorum durduk yerde
ama ne rastlantı bir yerde oturuyoruz
sen ağlıyorsun, ben bağışlıyorum
eski bir gramofon kadar hoşgörülü
iyi şeylerden söz ediyorum
içerden birisi saati bağırıyor
(hep birisi vardır, saati bağırır)
eğri hoşçakallar oynuyor dudaklarımızda
kıyılarıma bir dalga çarpıyor,biniyorum beyazlığına
parmaklarım iki yanıma yapışmış el filan sallıyorum.
(perihan mağden)

BİZ

Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız.Kimseye eyvallah etmeyen, kimseye biat etmeyen, bütün dogmalara, tabulara saldıran, kimsenin bir yerlere oturtamadığı bir garip kuşağız.Bizi sadece bizden olanlar anlar.Bizim konuşmalarımız da yalnızlık senfonisidir. Sessizdir, derindir, manalıdır.Biz, gözlerimizden tanırız birbirimizi, göz bebeklerimizdeki hüzünden, yorgunluktan tanışırız.Bir demli çayın buğusudur şifremiz, ya da bir sigara dumanının kavisi. Nedensiz dalıp gitmelerdir muhabbetimizin en koyu anları...İç çekişlerimizle kurarız en uzun cümleleri...Ne mutluluğun resmini yapabilen bir ressam, ne hayatı kendimize yontabilen bir heykeltıraş değiliz.Alış verişi bilmeyiz, tek ticaretimiz, gençliğimizi verip belirsiz bir geleceği satın almışlığımızdır.Geleceğin, yaşadıklarımızın tekrarı olacağının da farkındayızdır. Zira, her şeyi yaşamış, kavgayı, sevdayı, öfkeyi tatmışızdır.Bize, ‘ölüm gelir, çitlembikler, sarmaşıklarla’, çünkü ne yaşamdan ne ölümden bir beklentimiz kalmamıştır.Yolumuz, hedefimizdir ve yürürüz sadece, öyle mahsun ve öyle onurlu.Kardelen, bizim çiçeğimizdir, kartal, bizim kuşumuz.Her akıntıya karşı durur, her şeye yukardan bakarız. Özgürlüktür önce ve sadece, imanımızın özü.En çok yılandan korkarız, fırsatçı ve hainden...Çöl ve denizdir, tabiatımız. İki sonsuzluk arasında yaşamaya çalışırız.Ne saray takarız ne malikane.. Ne devlet sever bizi ne de ‘kiliseler.’Bir bitimsiz yalnızlıktır yolumuz, bir sonsuz özgürlüktür menzili..Hem vatan deriz, hem özgürlük, hem akıl deriz, hem aşk. Hem halk deriz hem yalnızlık..Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. Hem Muhammed’dir önderimiz, hem İsa, hem Spartaküstür yüreğimiz, hem Ali... Hem Che Guevara’dır kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya.Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi.‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız...’(İranlı yazar-sosyolog-1977’de sürgünde olduğu Londra’da öldürülen Ali ŞERİATİ’nin ‘Yalnızlık Sözleri’ adlı eserini yorumlayan Sayın Ahmet Özcan’dan bir alıntı)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı