29 Eylül 2007

GEÇMİŞDEN GELEN

Anenm çağırdı geçen gün eskilerden birşeyler toparlamış sen bak içinden alacakların varsa al yoksa kızım verelim dedi kalmasın... Aslında şöyle bir bakınca dokununca ozamanlara götürecek eşyalar küçük gümüş büfe süsleri, benim 1. sınıf abaküsüm, bazı kutular ahçap kimi zaman annem takılarını koyardı içine, sararmış bazı işlemeler ve çok sayıda kitap birde birde benim içinde küçük dünyalar biriktirdiğim kumbaram :D
Sanki onu görünce eskiyi gördüm...Amcamın o bankada işe başladığı ilk zamanları, elinde kutuda getirdiği bu ilk kumbaramı iki tane anahtarını.... Ne çok sevinmiştim bir tarafından kağıt para diğer tarafından demir para atardım içine :D çok param olurdu benim öyle anımsıyorum paralarım sığmazdı bu kumbaraya ...Ozaman gözüme büyük gelirdi ama sanırım paralar daha büyükmüş şimdi nasılda küçülmüş....
Şöyle aldım elime salladım içinden yumuşak bir ses geldi ...Para değil de neydi ki bu normalde önemsemem ama açayım dedim...
Açtım ve içinden yara kabuğum çıktı.....
Sanırım altı yaşlarımdaydım sürekli düşüp hep sol dizimde olan yaranın kapanmasına izin vermiyor sürekli aynı yeri sıyırttırıp kanatıyordum ....Birden sol dizime baktım .. Aynı yere defalarca düşünce iz kalmıştı ve kabuğu elimdeydi....Bu kabuğu tutması ve düşmesi için o kadar çok beklemiştim ki sonra incecik tutan yerinden koparıp saklamıştım :D
Küçücük bir yara kabuğu sayesinde neler düşünmedimki ....Babamı, sokağımızı, düştüğüm yerleri, tentürdiyot sürdürmem diye dizim kanaya kanaya kaçmalarımı, sargı bezini çözüp kabuğa hadi nolur çabuk düş sokağa çıkıcam ben çıkamıyorum demelerimi :D
Geçmişten gelen bir kumbara ve paradan değerli bir birikim yara kabuğum ......
Unuttuk sandığımız herşey aslında aklımızda. Saklı kuytularda uyuyorken küçük karşılaşmalardan büyük geriye gidiş serüveneleri hoş olmuyorda değil ....Kendi kabuğunuzu bulmanız dileklerimle

Agnus DEİ

SEN AĞLAMA

26 Eylül 2007

İSTANBULU GÖRMEMİŞSİN SEN

İstanbul da doğdum ben tıpkı ailemin diğer fertleri gibi..Köyüm yok benim tarlasında doyasıya koşabileceğim, sıkıldığımda ulaşacağım emmigillerim veya küçükten kalma köy anılarım yok benim...Mis gibidir köyümün havası, hele tereyağı, offf bir görsen bir salça serilir yaz dedin mi damlara, başka olur bizim oraların düğünü ....Böyle cümleler yok benim lugatımda dedimya köyüm yok .İlk öğrendiğim bu oldu İstanbulluysan köyün yok...Her yaz tatili sonunda insanlar köyleri ile ilgili kompozisyonalr yazarken ben gittiğimiz tatil beldelerini yazardım içten içe otlu peynir kokusu nasıldır acaba diye düşünmeden edemeden....

Düşündüm geçen gün kalamışta Kaçıncı nesil olduğunu bilmediğim martıları seyrederken çocukluğumun şehrinde benim gördüklerimi tattıklarımı tadanlar varmıdır diye...

Bu koca şehir hüzün barındırır yollarında, havasında, suyunda...Herkes bir yerlerden gelmiş kimi annesini kimi sevdiğini kimi evlatlarından kopmuş bu şehre karışmış...Bastırmış tüm acılarını eklenenleri atlatmaya çalışırken yaşlanmış .....

Beylerbeyinde geceleri evimizin camından karanlık karşı kıyıya bakardık ....Işıkları yakmazdık boğaz köprüsünün inci gibi dizilmiş aydınlatmaları bazı akşamlar annemin yanaklarından süzülen gözyaşlarını görmeme sebep olurdu ...Köprüden geçen arabaların arasında sayıları saya saya bitirirdim...




Çocukluğumun hüzünleri kaldı köprünün aydınlattığı gecelerde ....Boğazın kokusu martıların kahkahalarında....

Hayata başka yerden bakmayı dene... Dinlenme sayfiye yerleriydi Adalar ....Rum, Türk, Ermeni,Yahudi ve kimi zaman Arap komşularımızla tuttuğumuz dileklerdi yaşantılarımız...Hiç canımız yanmadı hiç kırılmadık kırmadık...Yüzmeye ilk adımlar boğazda atıldıysa şovlarımız ada sahillerinde yapıldı...Anakaradan her yaz selam gitti Ada martılarına




Herzaman birşeylerden korkar küçüksen eğer kocaman kalbin...Tıpkı denizde giden kocaman vapurlar gibi...Geldik mi, geldik mi diye başının eti yenir yanında kim varsa oyalanmak için oturulan koltukların yanında tam pencerenin altında duvara monte bir kapak görürsün açarsın kapağı. Tanrım ne güzel içi gri tozlarla dolu derken HÜFFFFFFF edi verirsin derken gözlerinin kökünde dayanılmaz bir acı ile babanım elini görürsün yüzünü yıkarken...Vapurda küllüklere üflemedinse eğer başka ne anın kalırki vapurun en arkasından martılara simit dahi atmamışsan eğer...




İstanbulu görmemişsin sen kocaman parke taşlarıyla dolu Arnavut kaldırımlarında adımlarını dolaştırmadıysan...Aşklara başlamamış, terkedilişlerini ağaçlara ve kuşlara ağlamamışsan...Ufak tefek şirin meyhanelerinde demlenmediysen..Lodosa karışmış soğuğunda karlarda Beyoğlunda İstiklal Caddesinde yapayalnız dolanırken "Neden ben " sorularını kendine sorduğunda soğuğun yaladığı yanaklarına gözyaşlarını özgürce düşürmemişsen




İstanbulu görmemişsin sen eğer sıkıştırılmış enerjiler yumağında bir bayrak gibi dalgalandırmamışsan kalbinin yakarışlarını....Kendine mutluluk köşeleri, hüzün köşeleri, yaşam köşeleri edinmemişsen bu koca şehirde ...Mezarlarındaki bu şehrin halk mimarlarına dualarını göndermemişsen ve gökyüzüne bakıp bir martıyla gözgöze gelmemişsen .... Gece, akan nehirler gibi savrulan ışık yollarında ıslığını çalıp SEVİYORUM dememişsen....



AGNUS DEİ

16 Eylül 2007

BODRUM



















TAKSİCİ KARDEŞLER SİZE NE OLDU ????


Çok canım sıkkın benim bu taksiler yüzünden...Sebebine gelince arabam olmadığı zamanlarda acil işlerimde taksiye biniyorum .Biliyorum duraktan çağırmak lazım ama cadde üstünde oturunca adım başı taksi diyor insan atıyor kendini yollara '' TAKSİİİ '' diye...
Bir iki denk geldim abla yakın mesafe götüremem diyip tam içine oturmuş gideceğim yeri sölemiş debriyaj gaz beklerken aynen tosss olup indiğimi...O yüzden geçen gün binmeden dedimki '' şurası '' ( tabii o şurası dediğim yer büyük bir alışveriş merkezi )
-'' Ablacım neden yer söylüyorsun ki'' dedi
-" Ama ama Cuma trafiği hani kızarsınız, tam ben otururum bu sefer gitmem dersiniz" dedim
-"Ama ablacım zaten her yerde trafik var günümü kaldı her gün her an trafik" dedi
Nasıl mutlu mesuttum.Negüzel bir taksici idi ..Gözlerime dolan bir iki yaşla " siz bizim taksicimiz olur musunuz abi ?" diyesim bile gelmedi değil ( Abarttım abarttım biliyorum )
Ürkek mağrur "bozuk paramda yok" dedim "abla önemli değil " dediğinde " birdaha söyle " diyecektim ki inmem gerekti :) "hayırlı işler" "hayırlı işler " diye diye bir oldum
Eeeee bu giderkendi dönerken Allahım sanki taksicilere bir sihirli değnek deymişte hepsi aynıymışcasına bir güzel bindim yeni bir taksiye " şurası " dedim ( evimin muhiti oluyor ) Aldı beni mağlum trafiğe girince
-" Bu işin bana zararı var , hiç karı yok " dedi
-"Pardon hangi işin " dedim
-"Bu mesafenin " dedi
Trafik tıkanmış gerçi az bişey kalmış ama ineyim ozaman bile diyemedim korktum açıkçası neyapayım ..Ya ben ne yapıcam şimdi, denk geldide sinir krizi geçirene karşı çok korumasızım cahilim.Eeee ama hani ekmek parasıydı bende ücret ödiycem hem belki beni indirdiğin yerde daha uzak mesafede bir yere müşteri alırsın neden şimdi böle dedin ki diye düşünürken sinirle direksiyona vurmaya başlamıştı bile ...Derken işte o söz geldi
- " Ben sizi şurda indireyim "
-"Peki buyrun "
Evet pasif bir davranış sergilediğimin farkındayım ama adam direksiyona vuruyodu yazmıştım okumuştunuz dimi ?
İndim öle kala kaldım .... Ben size söliyim iyisine denk düşünce hepsi iyi sanmayın istisnasıs sektirmeden sinirlisi denk geliyor ....
Taksici kardeşler size ne oldu .... Sorun trafikse o çözülmüyor bizim günahımız ne ki ...Sinirlenmezseniz bişey daha dicem Pazartesi okullar açılıyor Allah taksi müşterilerine yardımcı olsun Amin Yarabbim :)

14 Eylül 2007

YOLCU BENİ MİMLEMİŞ ÖDEVİMİZ MUTLULUK

Merhabalar, başlıktanda anlaşılacağı üzere YOLCU beni mimlemiş ....Konumuz mutluluk aslında tek resim koyup belkide onun hakkında konuşmam lazımdı ama dayanamadım gene aykırı tarafım ağar bastı ve iki fotoğrafla mutluluk tanımımı yansıtmak istedim....

Bazen bize değersiz, sahip olduğumuzun farkında olmadığımız şeyler başka insanlar için mutluluk sebebi olabilir...Küçük şeylerden mutlu olmak deriz ...Ben küçücük şeylerden mutlu olabilirim diyorsanız bunu hissederek diyebiliyorsanız siz bunu biliyorsunuz demektir....Mutluluğu parayla alamayız, varolanı çoğaltamayız elinde olmayan sana sunulduğunda tadarsın ...Yukardaki fotoğraftaki gibi ...
Yada aşağıdaki gibi hüzün barındırır bazen içinde mutluluk. Tüm yokluğa rağmen içgüdüsel verdiğin hissettirdiğindir ...Açsan ama gülebiliyorsan ve sevebiliyorsan, mutluysan ...




Şimdi birilerini mimlemem gerek diymi işde veriyorum Passiflora-Rapunzel ve Hiçkimse hakkında herbişey size kolay gelsin :D

PİNHANİ DESEM YETER Mİ?


İlk Kavak Yelleri isimli diziyle duydum ben parçalarını 'Hele bir gel' ilk dinlediğim şarkılarıydı ...Sonrasında dedim kimmiş bunlar benim gibi merak edenler için kendi siteleri olan http://www.pinhani.com/ sitesinden edindiğim bilgileri sizinle paylaşmak istedim...
“Pinhani” ismi farsçadaki “Pinhan” kelimesinden geliyor. Pinhan farsçada “Gizli” anlamına geliyor. Bu kelimeyi de grup üyelerinin dedelerinin şiir yazarken kullandığı takma isim olduğunu söylüyorlar. Grubun ilk albümü olan İnandığın Masallar’ın kökü 2004′e dayanıyor. Albüm kaydı grubun solisti ve aynı zamanda ritm gitaristi olan Sinan Kaynakçı ve kuzeni olan Zeynep Eylül Üçer’in demo kaydını Akın Eldes‘ dinletmesiyle başlıyor.
Albümdeki bütün şarkılar grubun kendisine ait. Birinci şarkıdan sonuncu şarkıya kadar geçen 42 dakika 9 saniyenin açıkçası nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bir konsept albüm gibi kaptırıp gidiyorsunuz kendinizi. Albümün ilk şarkısı olan İstanbulda şarkısının klibini televizyonlarda izlemek mümkün. Ayrıca grubun resmi internet sitesinden İstanbulda şarkısı dışında, Dön Bak Dünyaya ve Hele Bi Gel şarkılarını indirebiliyorsunuz.
Albüm genel olarak çok güzel diyebilirim. Yalnız albümün tamamını aralıksız dinlerseniz bu albümün ne kadar güzel olduğunu daha iyi anlarsınız :)


Sinan Kaynakçı
Vokalist ve Gitarist
25 aralık 1979'da istanbul'da doğdu.Çocukluğu Florya ve Bakırköy'de geçti. Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nden 1998 yılında mezun oldu. Müziğe bu okulda başladı. 1995 yılında yan flüt ve gitar çalmayı öğrendi. 1996 yılından itibaren aralıklarla Stüdyo Hiphop'ta bateri dersleri aldı. 2001-2003 yılları arasında "Van Basten" grubuyla Beyoğlu barlarında canlı müzik yaptı.Bu dönemde kendi parçalarını yazmaya başladı. Farklı hedefleri nedeniyle gruptan ayrılmak zorunda kaldı. 2004'te Zeynep Eylül Üçer'le Pinhani'yi kurdu. Nisan 2006'da yayınlanan Pinhani'nin ilk albümünde şarkıları ve sesiyle yer aldı. Birçok enstrümanla ilgileniyor. Pinhani'nin dışında Akın Eldes Trio konserlerinde bas gitar çalıyor.







Zeynep Eylül Üçer
Bas Gitarist ve Vokalist
16 eylül 1985'te İstanbul'da doğdu.Çocukluğu Teşvikiye'de geçti.1991-1997 yılları arasında Trt İstanbul çocuk korosunda şarkı söyledi.Orta okula İstanbul'da başladı. 1 yıl sonra ailesiyle Antalya'ya yerleşti.Antalya Koleji'nde okudu ve okulu adına 2.ligde uzun süre basketbol oynadı.Sinan'ın ona hediye ettiği bas gitarla aktif müzik yaşantısı başladı. Müzik öğretmeni olan annesinden solfej ve armoni dersleri aldı. 2004'te demo kaydı için İstanbul'a geldi. 2005'te albüm kaydının başlamasıyla yeniden İstanbul'a yerleşti. Pinhani'nin ilk albümünde bas gitar çaldı ve vokal yaptı.





Hami Ünlü
Davulcu
12 mayıs 1985 de İstanbul da doğdu. Orta okul ve liseyi Notre Dame de Sion’da okuduktan sonra 2004 senesinde Galatasaray Üniversitesi İktisat Böümünü kazandı. Şu sıralar üniversiteye devam etmektedir. Müzik hayatı 2000 senesinde kayıt olduğu Drum Club'ta başladı. Ders aldığı Drum Club hocaları arasında Hakan Açıkalın, Bülent Akbay, Alişan Topaloğlu ve Berke Özgümüş yer almaktadır. Ortaokul ve lise yıllarında amatör anlamda cazla ve davulla iç içe yaşadı. Üniversitede Paris Konservatuarı Caz bölümünde hoca olan Phillipe Poussard eşliğinde caz atölyelerine katıldı. 2006 mayıs ayında Pinhani grubuna dahil oldu. Ayrıca zaman zaman Akın Eldes Trio konserlerinde de çalmaktadır.





Akın Eldes
Gitarist
Akın Eldes, Frankfurt (Almanya) da doğdu. Müziğe ilk adımları herkes gibi mandolin ve flüt ile attı. Sağ-Sol olaylarına karışmasına istemeyen ailesinin gitar almaması nedeniyle anca lisede gitar çalmaya başladı. E-5, Painted Bird, Asım Can Gündüz ve Çapkınlar gruplarından sonra 1986 ile 2000 yılları arasında Bulutsuzluk Özlemi’nde yer aldı. 2000 yılından sonra çeşitli gruplarla sahneye çıktı ve albüm kayıtlarında bulundu. Tüm bu koşuşturmanın arasında boş durmayan Akın Eldes, kendi müzikal bakışını anlatan iki de albüm yayınladı ve bir üçüncüsü de sizlere ulaşmak için gün saymakta. Pinhani'nin ilk albümünde müzikal prodüktör ve gitarist olarak yer aldı . Fırsat buldukça grubun her konserinde çalmaktadır .





Cem Aksel
Davulcu
17 Şubat 1963'de Ankara'da doğdu. Caza ve davula olan ilgisi İstanbul'da ortaokul sıralarında başladı. Lise yıllarında amatörce devem eden müzik hayatı lise sonrası profesyonelliğe dönüştü. 1983 yılında İsviçre Bern'de bulunan, Swiss JazzSchool'a kaydodu. Ancak maddi olanaksızlıklar nedeniyle devam edemedi. O günden bu yana yaşamını müzik ile kazanan sanatçı 60 kadar albüm çalışmasında çeşitli şarkıcılara eşlik etti. Türkiye'nin hemen hemen bütün cazcıları ile çaldı. Halen İstanbul'da yaşayan Cem Aksel, Bülent Ortaçgil ve çeşitli caz müzisyenleri ile farklı mekanlarda çalmaktadır. Pinhani'nin ilk albümünde davulcu olarak yer aldı. Zaman zaman konserlerde de gruba eşlik etmektedir.





Ceyhun Kaya
Üflemeli çalgılar
1 ağustos 1979'da Samsun'da doğdu. 1997'de bağlama, 1999'da kaval, 2000'de klarnet çalmaya başladı. 2001 yılında Ankara'ya yerleşti. Flüt , saksafon, gitar ve başka bircok enstrümanla ilgileniyor. Karadeniz müzikleri, Türk halk müziği, balkan müziği ve alternative rock müzik türlerinde yerli ve yabancı müzisyenlere eşlik etti. Ocak 2007'den beri Pinhani'yle çalıyor, halen Ankara'da yaşıyor ve burda farklı gruplara eşlik ediyor.





Selim Aydın
Gitarist
16 Mayıs 1981'de Ankara'da doğdu. Çocukluğu Adana'da geçti. Ortaokul yıllarında klasik gitar dersleriyle müziğe başladı. Lisedeki grubuyla yarışmalarda ve konserlerde çaldı. Üniversite yıllarında Sinan Kaynakcı ile tanıştı ve onunla beraber Van Basten'de yer aldı. Cem Nasuhoğlu ile gitar ve armoni üzerine çalıştı. Yurtdışında olduğu için ilk albümün kayıtlarında bulunamadı. 2006 Doğu Anadolu turnesi sırasında ise askerdeydi. İlk konserlerinden beri Pinhani ile çalıyor.



10 Eylül 2007

KIRMIZI PABUÇLAR


Hayatının bir yerinden tutup çek çıkar tekrar izleyeceksin deseler sanırım buna benzer kırmızı pabuçlarımla üstümde beyaz kücük kırmızı gelincik desenleri olan elbisemle kendi etrafımda dönmelerimi çeker çıkarırdım....Bayramlarımın ayakkabıları kirletmeye kıyamadığım annemin giydirdiği beyaz kilotluçoraplarımla çıtır pıtır dolandığım ayakkabılarım...Devamında siyahı ve beyazıda olan bu pabuçlar dayanılmaz çocukluk özlemlerimdendir....

Bir sene bir ayakkabıcının vitrininde gördüğümde içeri girip koklamıştım...Sanki insan çocukluğunu koklar gibi oluyor ...Çocukluğundaki mutluluklara gidiyor insan...Hani çamlıca veya yedigün gazozlarının ağızda bıraktığı baloncuklara...

Gazoz içerken gülmemelisin çünkü burnuna kaçınca acıtıyor :)))....Lüle lüle saçlarımda kırmızı kurdelemle solmaz geçmiş biblo hayallerindeyim fotoğrafını görmek bile beni eski günlere götüren bu kırmızı pabuçların pek çok kız çocuğunda ilerde aynı tebessümü ettireceğini düşünüyorum...

Geçmişin küçük adımlarının tanıkları sizleri çok özlüyorum KIRMIZI PABUÇLARIM......

Agnus Dei

MUTLULUK


9 Eylül 2007

BANA YALNIZ ÇOCUKLARI VE KUŞLARI BIRAKIN

BANA YALNIZ ÇOCUKLARI VE KUŞLARI BIRAKIN
Sen susunca
Askıya alır birileri
Senin yerine
Senin düşlerini
Dinle bak O sen değilsin ki
Onlar yine
Soluk soluğa senin içinde
Denizine varmadan
Yorulup dönen sular
Birden kayboluyorsa
Solgun çizgilerinde yüzünün
Bir kaç kulaç daha kayar
Senden öteye zaman
Tam inecekken
Sarılıp iplerine usancın
Çözülür birer birer
Dilinin ucundaki sözler
Gidin dersin
Hepiniz gidin
Bana yalnız kuşları Ve çocukları bırakın
Tekin Gönenç

8 Eylül 2007

YÜREĞİN KADAR YAKINIM

Bugünde yarın da yüreğin kadar yanındayım ,
Kendini yanlız hissettiğinde elini yüreğine koy..ben hep oradayım!!


3 Eylül 2007

BeNi BaKTıĞıN YeRDe AsıLı TuT.. DüŞeRiM...


Gözlerin....!

Önce düşlerimi çaldı emanet diye..
Sonra düşler yarattı bir aşk’ın niyetinde..
Arsızdı yetinmedi..Gamsızdı avunmadı..
Peşindeydim biliyordu..
Tesadüf,bir yalandı..
Ortada bir ‘sır’ varsa gözlerine kaçmıştır..
Kocaman bir denizdi senin gözlerin..
Yetişemedim ayrılığa..Nefesim öpüşüne yetmedi..
Demedin ki her bir öpüş bir nefeslikti..
Şikâyet gönüldendi…
Senden benden çalma değil ki.
.“Beni baktığın yerde asılı tut..Düşerim...”
Bahaneydi gözlerin, zaten gidecektim…
Dün yine gözlerindeydim..
Dün yine içine dalgın dalgın akıyorken.
.Bir dalga bir dalga daha..Parçalandım…
Bir şehri kuş bakışı seyretmekti gözlerin.
.Bir anlık değil bir ömürlük..
Kaçak bir hüznün içine boşalmış gibi utangaç..
Bir suçu gizler gibi,geceydi gözlerin..
Bana öyle bakma..
Zaten söyleyecektim..
Ya da kapa gözlerini o bakışında…
Bakmasan da sevecekti seni yüreğim..
Gözlerine birkaç diyar öteden geldim..
Bir deli gülüş senin yüreğindeki..
Gözlerine asilik bulaşmış..
Sözlerime bir cümle yapışık kalmış..
Nasıl istedim bilemezsin…
Bir anlık bakışından..
Hayatı en başından, gözlerinden seyretmeyi…

KARDAN ADAMIN GÖZYAŞLARI

Bir hastane odasindaydi , Gözerini pencereden alamiyordu. Yagan karla birlikte bembeyaz hayellere dalmist. Disari cikip kartopu oynamak, kardan adam yapmak istedi. Ne havanin soguk olusu ne de sirtinda pijamalarindan baska bir giysinin olmayisi umurunda bile degildi. Sadece, bembeyaz sokaklarda kosmak istiyordu. Kosmak.. Doyasiya, ucarcasina kosmak. Disari cikmak icin yatagindan dogrulmaya calisirken birden unutmus oldugu aci gercegi hatirladi. Gözleri dolu dolu, bir pencerede yagan kara, bir de duvara dayali duran koltuk degneklerine bakti. Bogazina dügümlenen hickiriklarala, Ne olurdu ben de kossaydim, bende oynayabilseydim, ben de cocuklugumu yasasaydim? diye ic gecirerek isyan etti.Kücük bir cocukken gecirmis oldugu bir kazadan dolayi bu lanet koltuk degneklerine mahkum olmustu. Ameliyatla düzelebilecekti ancak cok para lazimdi. Ailese zaten cok fakirdi. Babasi amelelik yapiyordu.Cocuk cok caliskan olmasina ragmen ilkokulu zorla okudu. Okula annesinin sirtinda gidip gelmek cok agirina gidiyordu. Ötretmeninin ve ailesinin bütün israrlarina ragmen orta okula gitmedi. Neye yarayacakti ki yürüyemedikten sonra?.. Babasi yardim istemek icin valilige ve daha üst mercilere tekrar tekrar basvurmus, her defasinda yeni sözler almisti. Bu sözler cocuga yeni umutlara baglamisti. En sonunda vilayetten bir hayirseverin onu amaliyat ettirecegi haberi geldi. Sevincten ucuyordu, on altisindaydi ama ameliyattan sonra cocuklar gibi kosup oynayacakti sokaklarda. KIm ne derse desin on alti yilin özlemini cikaracakti. Sabah saat sekiz otuzda ameliyat olacakti. Saatine bakti bir bucuga geliyordu. Gözlerine uyku girmedi. Heyecandan ici icine sigmiyordu. Birden aklina kar geldi. Ya sabaha kadar kar erirse? diye düsündü. Hem doktor ona ameliyattan ancak iki hafta sonra yürüyebilirsin demisti. O zamana kadar karlar coktan erirdi. Nasil olsa uykusu da yoktu. Vakit bir türlü gecmek bilmiyordu. Güclükle uzanarak koltuk degneklerine ulasti. Ilk defa birinin yardimi olmadan ayaga kalkti. Önce sendeledi, düsecek gibi oldu. Sonra dengesini saglayarak degneklerin yardimiyla yürümeye basladi. Gürültü yapmamaliydi, Nöbetci doktor ve hemsireye görünmeden asansöre ulasti. Alt kata indiginde kapidaki nöbetci uyumustu. Onun uyandirmadan disari ciktigina sevinmis, Bu gece sans benden yana diye gülmüstü.Bahceye ciktiginda ameliyati unutmustu bile. Hayatinda gördügü ilk kardi bu. Elini kara ilk attiginda kalbi duracak gibi oldu.Sonra biraz ilerde cocuklarin yapmis oldugu kardan adami gördü. Yanina gitmek istiyordu, fakat degneklerle karda yürümek cok zordu. Daha bir kac adim atmisti ki yere düstü. Canin yanmasina aldiris bile etmeden, sürünerek kardan adamin yanina gitti. Ne kadar da güzeldi. Yasanmamis bir cocuklugun safligi ile kardan adamla konusmaya basladi.Seninle ayniyiz kardan adam dedi. Ikimiz de yürüyemiyoruz. Arkadaslarin sana ayak yapmayi unutmuslar. Benimse ayklarim var ama yürüyemiyorum. Ben yarin ameliyat olacagim biliyor musun? Tekrar yürüyebildigim zaman karlarda doyasiya kosup oynayacagim ve sana söz veriyorum ayaksiz kardan adam yapmayacagim dedi.Ona gecmisinden ve hayallerinden bahsetti.Bembeyaz gelinlikler icinde ne kadar güzel bir gelin olacagini anlatti, tipki kar gibi..Yorulmustuyavas yavas uykusu geliyordu veuyudu..Sabah doktorlar yataginda bulamadilar cocugu. Öglene dogru onu karbeyaz ölüme sürükleyen bir beyaz hayalin kucaginda buldular.Hic kimse bilemedi onun umutlarini..hayallerini..Ne doktorlar, ne annesi, ne de babasi.Yalnizca erimekte olan kardan adam.. Eriyordu kardan adam, Cocugun ümütleri, hayalleri gibi veBir baska bahara cocuk, bir baska bahara derken agliyordu.Kardan adamin gözyaslari ebedi ayaksiz kalacak kardan adamlar icinmi yoksa Cocugun yasanmamis yillari icin midir, bilinmez.

JOAGUIN RAPHAEL PHOENIX

Gerçek Adı: Joaquin Raphael Phoenix
Doğum Yeri: San Juan, Porto Riko
Doğum Tarihi: 28.10.1974
Boy : 1.73 m
Takma Adı : Kitten
Onu Ünlü Yapan Ne? Nicole Kidman ile birlikte oynadığı, To Die For (1995) filmindeki Jimmy rolü ile ünlendi.
Birliktelikleri: Sevgilisi: Liv Tyler, aktris; Inventing the Abbotts filminin çekimlerinde tanıştılar; 1998'de ayrıldılar.
Ailesi:
Babası: John Bottom Amram, yönetici
Annesi: Arlyn Dunitz Jochebed, yönetici
Kardeşi: River Phoenix, aktör; şarkıcı, müzisyen
Kardeşi: Rainbow Phoenix, aktris
Kardeşi: Liberty Butterfly Phoenix, aktris
Kardeşi: Summer Joy Phoenix, aktris
Eğitim: - 9. sınfta Okulu bıraktı.
Aile Durumu: Genç yaşta ölen ünlü oyuncu River Phoenix'in kardeşi. Ayrıca kızkardeşleri Summer, Liberty ve Rain, az da olsa oyunculuk yapmış isimler. İsim: İsmi "Wah-keen" şeklinde okunuyor.
İlişkiler: 1995-1998 arası Liv Tyler ile birlikte oldu. Ayrıldıktan sonra bir röportajında Tyler'ın çıkma teklif ettiği ilk kız olduğunu söyledi.
Başlangıç: 12 Yaşında "SpaceCamp" filmi le ilk sinema filminde oynadı. Daha sonra 1989'da Steve Martin'in başrolündeki "Parenthood" ile dikkatleri çekti. Tam herşey iyiye giderken babasıyla Meksika'ya gitti ve oyunculuğa ara verdi.
Trajedi: 1993 yılının 30 Ekim günü Joaquin, ablası Rain, ağabeyi River ve onun kızarkadaşı Samantha Mathis ile birlikte Los Angeles'da Johnny Depp'in sahibi olduğu Viper Room adlı klüpte eğleniyorlardı. Ağabeyi River Phoenix aldığı yüksek dozda uyuşturucudan fenalaştı ve hayatını kaybetti. Kendi neslinin en yetenekli oyuncularından biri olarak gösterilen River'ı kurtarmak için Joaquin'in ümitsizce 911'i arama kaydı Amerikan televizyonlarında defalarca yayınlandı.
Dönüş: Kısa film olan "Waking The Dog"u saymazsak sinemaya 6 yıl ara veren Phoenix, Nicole Kidman'ın yanında oynadığı "To Die For" ile tüm dikkatleri üzerine çekti.
Şöhret: Ridley Scott'ın yönettiği "Gladiator"de genç yaşına rağmen Commodus karakterini çok başarılı biçimde canlandırarak tüm dünyada şöhrete ulaştı. Biliyor musunuz?: Küçük yaşta kardeşlerininki gibi (Summer-Yaz, River-Nehir, Liberty-Özgürlük) bir isme sahip olmak isteyen Joaquin, ismini Leaf-Yaprak olarak değiştirdi. 10 yıl kadar bu ismi kullandıktan sonra tekrar Joaquin ismine döndü.Bunu biliyor musunuz?: Aynen diğer kardeşleri gibi hiç okula gitmedi ve tüm eğitimini evde ailesinden aldı.
Söz: "River içinde, aynı benim için olduğu gibi oyunculuk ve sinema bir gereklilikti. Bunu açıklayamam.""Sosyal biri değilim, doğuştan sessizim. Kızkardeşlerimi ziyaret etmeyi e yolculuk yapmayı seviyorum."
Meraklısına... • İsmini 6 yıl için, geçici olarak "Leaf" olarak değiştirmişti, çünkü insanlar "Joaquin" ismini doğru olarak telaffuz edemiyorlardı. • Modellik yaparken, bir seferinde çekimler sırasında ayakkabıları giymeyi reddetmişti, çünkü ayakkabılar deriden yapılmıştı. • O katı bir vejetaryen ve kesinlikle hayvan derisinden yapılan giysileri de giymiyor •
Joaquin'nin annesi Macar-Rus ve babası İspanyol-İrlandalı karışımı
FİLMOGRAFİ• Walk the Line (2004)
• Village, The (2004)
•Ladder 49 (2004)
• Brother Bear (2003) (seslendirme)
• It's All About Love (2003)
• Signs (2002) • Buffalo Soldiers (2001)
• Quills (2000) • Gladiator (2000)
• Yards, The (2000)
• 8MM (1999) • Clay Pigeons (1998)
• Return to Paradise (1998)
• U Turn (1997) • Inventing the Abbotts (1997)
• To Die For (1995)
• Walking the Dog (1991)
• Parenthood (1989)
• Russkies (1987)
• SpaceCamp (1986)

JACOP BENJAMİN GYLLENHAAL

Doğum adı: Jacob Benjamin Gyllenhaal
Doğum: 19 Aralık 1980Los Angeles, KaliforniyaABD
Biyografi
Çocukluk ve İlk Yıllar Yönetmen Stephen Gyllenhaal ve senarist Naomi Achs'in oğlu,aktris Maggie Gyllenhaal'in kardeşidir.Yahudidir.
İlk olarak 1991 Billy Crystal ile City Slickers filminde görülmüştür.Ailesi bir süre filmlerde yer almasını yasakladı,çünkü evden uzak kalmasını istemiyorlardı.Bu yasaklama 1993 yılında kardeşi Maggie Gyllenhaal ile oynadığı A Dangerous Woman filmi ile son buldu.Gyllenhaal, 1998 yılında Harvard-Westlake Okulu'ndan mezun oldu.Sonra Columbia Üniversitesi'ne başladı.Burada doğu dinleri ve felsefe çalıştı.İki yıl sonra okula sinema kariyeri için ara verdi.İlk başrolü October Sky filmidir.Film, Gyllenhaal'un çıkış filmi olarak nitelendirilir.Oyunculuk Kariyeri Donnie Darko Gyllenhaal'un ikinci başarılı filmi oldu.Film, gişede fazla başarı gösteremese de kısa sürede hayranları tarafından kült film haline geldi. Bu başarıdan sonra Gyllenhaal'un başrolde olduğu Highway isimli film geldi.Ancak ne film ne de oyuncu beğenildi.Jennifer Aniston'la oynadığı The Good Girl filmi ile daha çok beğenildi.Moonlight Mile filminde Dustin Hoffman ve Susan Sarandon ile birlikte oynadı.Spiderman'de Tobey Maguire sırtını incittiği için başrolü oynayacaktı ancak Tobey Maguire iyileşti ve Jake de 2004'te başka bir gişe filmi The Day After Tomorrow'da Dennis Quaid ile birlikte onun oğlu rolünde oynamaya karar verdi.
2005 yılında oyuncu üç filmde yer aldı: Proof,Jarhead ve Brokeback Dağı.Proof'ta Gwyneth Paltrow ve Anthony Hopkins ile başroldeydi.Jarhead'de ise bir Amerikan askerini oynadı.Jake'in asıl hiti Brokeback Dağı oldu.Bu filmde 1960'larda Heath Ledger'in oynadığı kovboy karakteri ile büyük bir aşk yaşayan kovboyu oynadı.Film üç Akademi Ödülü,dört Altın Küre ve dört BAFTA Ödülü kazandı.Jake Gyllenhaal burdaki rolü ile Oscar'a aday olmuş olsa da ödülü George Clooney aldı.
2006 Akademi Ödülleri'nden sonra oyunculuk kariyerindeki gelişmeler doğrultusunda akademi tarafından akademiye üye olması için davet edildi.Jake'e Heath Ledger ile olan romantik sahneleri sorulduğunda etkilenmediğim bir kadınla oynamak gibiydi cevabını verdi.Biseksüel olduğu yolundaki dedikodulara da insanların bana yakıştırdıkları her şeye açığım.Bir erkeğe karşı şimdiye kadar hiçbir şey hissetmedim. Hissetseydim de bundan korkmazdım şeklinde yanıt verdi.Gyllenhaal David Fincher'ın yönettiği,gerçek bir öyküye dayanan Zodiac isimli filmde Robert Graysmith karakterini canlandırdı. Bu filmden sonra ise 2007 yapımı Rendition filminde Reese Witherspoon ile birlikte rol alacak.Özel Hayatı Jake ailesi ile birçok film yaptı.Kardeşi Maggie ile iki filmde rol aldı.Maggie'nin nişanlısı aktör Peter Sarsgaard ile Jarhead isimli filminde birlikte oynadı. Vaftiz annesiJamie Lee Curtis, Vaftiz babası ise Paul Newman'dır. Kendisi de Heath Ledger ve Michelle Williams'ın kızlarının vaftiz babasıdır.En bilinene ilişkisi aktris Kirsten Dunst ile yaşadığı ilişkidir.Çifti Jake'in aktris kardeşi Maggie tanıştırmıştır.2002'de başlayan ilişki inişli çıkışlı olarak 2004'e kadar sürmüştür.Daha sonra adı Natalie Portman ve Gretchen Bleiler gibi birçok ünlüyle anılmıştır.Aktif olarak Amerika'daki gençlerin oy vermesi için çeşitli kampanyalarda çalışmış,kendisi başkan adayı John Kerry'i desteklemiştir.Çevre sorunlarıyla ilgilenir ve her yıl Mozambik ormanlarına ağaç diker.Boş zamanlarında yemek yapmayı ve ağaç işleriyle uğraşmayı sever. Budizm'e inanmaktadır.
Oynadığı FilmlerYıl İsim Rol
1991 City Slickers Danny Robbins
1999 October Sky Homer Hickam Jr.
2001 Donnie Darko Donnie Darko
2001 Bubble Boy Jimmy Livingston
2002 Highway Pilot Kelson 2002 Moonlight Mile Joe Nast
2002 The Good Girl Thomas 'Holden' Worther
2004 The Day After Tomorrow Sam Hall
2005 Brokeback Mountain Jack Twist
2005 Jarhead Anthony Swofford (Swoff)
2005 Proof Harold 'Hal' Dobbs
2007 Zodiac Robert Graysmith

NICOLAS CAGE


Çocukken birçok oyun ve televizyon şovlarında yer alan Nicolas Cage, bir yaz tatili sırasında San Fransisco'daki Amerikan Konservatuarı'nda tiyatro eğitimi aldı. Los Angeles'ın kenar mahallelerinden birinde dünyaya gelen Cage, özellikle sürekli, depresyon geçiren annesinin ilgisizliğinden kaynaklanan kötü aile koşulları içerisinde büyüdü. Okuldan nefret ederek bir an evvel okulu bitiren aktör, ilk olarak kısa dönem TV dizilerinde oynadı. 1982 yapımı " Fast Times at Ridgemont High " filminde küçük bir rol alan Cage böylece sinemaya ilk adımını atmış oldu.Esas ismi Nicolas Coppola olan ve ünlü yönetmen Francis Ford Coppola'nin yiğeni olan Cage, amcasının " Rumble Fish " ( 1983 ) adlı filminde rol aldı. Aynı yıl kendisini yıldızlığa yükselten filmi " Valley Girl "de oynayan aktör, yine yönetmenliğini amcası Coppola'nın yaptığı ve başrolünde Kathleen Turner'ın da yer aldığı " Peggy Sue Got Married " adlı filmde rol aldı.Deneysel performansları tercih eden yetenekli oyuncu, stüdyo filmlerinden, medyatik gösterilerden ve Hollywood eleştirmenlerinden kaçmayı hep başardı. Cher ile birlikte rol aldığı Norman Jewison'un "Moonstruck"( 1987 ) adlı dönemin aşk filmlerine yeni bir soluk getiren filmde oynadı.Bu filmdeki performansı ile Coen Kardeşlerin dikkatini çeken Cage, yönetmenlerin " Raising Rizona " adlı filminde yer aldı. Bu iki filmle giderek ünlenen aktör, 1990 yapımı " Vampire's Kiss " ve 1992 yapımı " Honeymoon in Vegas " adlı filmlerle çıkışını sürdürdü. Artık film başına 4 milyon dolar gibi yüksek rakamlar alabilen bir oyuncu haline gelen Cage, Mike Figgis'in bağımsız yapımı "Leaving Las Vegas" ( 1995 ) da düşük bir ücretle görev aldı. İntihar etmeye karar veren bir alkoliği canlandırdığı filmle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar Ödülü'nün sahibi oldu. Daha sonraki senelerde genellikle aksiyon filmlerinde izlediğimiz aktör, Sean Connery ile başrolü paylaştığı " The Rock ", mahkumlarca kaçırılan bir uçağın içerisinde azılı katillerle mücadele eden kahraman eski polisi canlandırdığı " Con Air ", John Woo'nun yönetmenliğini üstlendiği ve başrollerinde John Travolta'nın yer aldığı " Face/Off "ta rol aldı. Meg Ryan'ın da rol aldığı romantik bir film olan ve ünlü Alman yönetmen Wim Wenders'in " Wing of Desire " adlı filminden esinlenen " City of Angels " ile tarzını değiştiren Nicolas Cage, " Snake Eyes " filmiyle aksiyon filmlerine dönüş yaptı. "Nosferatu" adlı sessiz korku filminin yapılışını konu alan " Shadow of the Vampire "ile yapımcılığa yönelen Cage, 2000 yapımı " Gone in 60 Seconds " için 20 milyon dolar aldıAktör, aynı yıl içinde çekilen " Aile Babası " isimli filmde, yoğun bir iş yaşamı ile güzel, huzurlu bir yuva arasında seçim yapmak zorunda kalan Jack Campbell karakterini canlandırdı. 2001 yılında " Corelli'nin Mandolini " isimli filmde 2.Dünya Savaşı sırasında bir Yunan adasında köyün güzeli Pelagia'ya aşık olan İtalyan askerini canlandıran aktörün son çalışmaları arasında " Constantine ", "Adaptation " ve " Windtalkers " isimli filmler yer alıyor...

KÜÇÜK KIZ



Küçük kız...

“İnsanlığa ölet geldi!” diyordu yüzündeki takvim yapraklarını andıran çizgilerle yaşlı kadın...Gerçi artık takvimler de yapraksızdı. Yaprak, biyoloji kitaplarında kalan bir şeydi...
Kadının buruşuk ağzından çıkıp, kınalı saçlarında dolaşan kelimelerin bir anlamı vardı ama neydi? Düşünüyordu küçük kız, düşünüyordu ama bir türlü bulamıyordu insanlığa geleni. Bir şeylerin gittiğinin farkındaydı da, gelen neydi bilemiyordu...
Hep yalnız kaldığı zamanlarda fark ederdi cehaletini. Azarlamak isterdi bedenine büyük gelen yüreğini... ama nafile, yine kalemi alırdı nasibini. Kalemi bilirdi ki o, susarak konuşur, konuşarak susardı...
Karda yürümeyi hiç sevmezdi. Ellerinin ve yüreğinin karası daha iyi seçilebiliyordu sanki her yer ak-pakken. Utanıyordu kendinden, tıpkı günahsız gözlere bakarken utandığı gibi. Özünü görüyordu o tertemiz aynalarda. Görüyor ve özlem duyuyordu “O’na”.
“Vicdanı ensesinde olmalı insanın” diye düşünürdü zaman zaman. En sevmediği yeri ensesiydi... hep yaralar çıkardı ensesinde. Vicdanımın işi bunlar derdi kendi kendine. Çocukken annesi öpünce geçerdi, ama büyüdükçe o da fayda etmemeye başladı...
Varlığının en zor sınavındaydı küçük kız; “İnsandı”... Zayıf yaratmıştı onu Yaratan. Güçlensin diye eller uzatmıştı dolaylı. Bazen dilenci Ahmet’in elleri olmuştu o eller, bazen de sokak lambasına sıkışıp kalmış yavru bir kuşun çığlığı. Bazen bir annenin şevkati, bazen de bir “Eş”in anlayışı...
Geceleri çok severdi. Geceler sessizdi, geceler beyaz, geceler doğuştu ve geceler batış...

Damla Siray

2 Eylül 2007

SUSTUM İŞTE

Söyliyeceğim şeyler vardı...Evet pek bilindik ama bana dairdi..İçinde özlem vardı, hasret vardı, sevgi vardı ....Çok meşkuldünüz hayatta akmaktaydınız suskun çığlıklarıma saklandım anlayamadınız....Bende anlaşılamadığımı anladım ve
SUSTUM İŞTE

DEĞME BANA

Sanki beni bilmezmiş gibi bakıyorsun yüzüme
Anlamsız, manasız
Ne vakit sevişmek gelse aklına kaçıyorum senden
Bedenine değil yüreğine karışmalarım var benim
Bu yüzden sözcüklerim kafir
Bu yüzden en dipsiz kuyulardan sana el değmemiş
Işık yüzü görmemiş cümleler topluyor çıkartıyorum
Gelme üstüme,
Ben bu ömrü sana değmeden tüketebilirim
Seni böylesi yakın
Seni böylesi uzak yaşayabilirim
Ne vakit aklın takılsa sevişme isteğine
Sana arsız cümleler kuruyorum
Ezberim iyi değil
Güzel şiirleri biriktirip sana bağıra bağıra okuyamıyorum
Cümlelerim var senin için
Sana içimdeki sana dair ne varsa hoyratça söylüyorum
Aklından çıksın istiyorum sevişme isteğin
Sırtımda bir güzel sözler bohçası yok
Dokunma bana,
Gölge bilgisi olmuşluğumdan değil
Işığıda unutmadım
Sen bir karanlık ırmağı değilsin bende
Ya gözlerin Ahh onlarla titreyişim
Ben seni sana dokunmadan sevmeyi seviyorum
Hani ilişsem sana
Sanki bu büyü bozulacak
Sanki iksirli sular dökülecek
Sanki sihirli dokunmuş değnek kırılacak
Ne sen kuşatabileceksin bedenimi ne şeytan
İşgallerede savaşlarada kuşatmalarada karşıdır bedenim
Yalnız yürek fetihlerim var benim
Kadınları sevdim,hala sevmekteyim
Acılarım var onlardan topladığım
Kapanmaz ve çiğ yaralarım
Ne sessizce giden bir yara bırakmadan gitti
Ne hoyratça gelen yaralarımı öptü
Gelende birdi gidende
Yüreğimin duvarlarına acılarından astılar
Ben bir acı çıkartma ayiniydim onlarca
Onlar bence hüzün dökme baharlarıydı
Sararan son sancılı yapraklarını bana bırakıp
Yeni baharlara çevirdiler yeşerecek tomurcuklarını
Güneşe bakan çiçekleri gibiydiler
Sırtını dönüp karanlığıma çıkıp gittiler.
Şimdi bana dokunma
As yaralarını duvarlarıma
Bırak sende son sararan sancılı yaprağını bulvarlarıma
Ve çık git
Çünkü Ne sen kuşatabileceksin bedenimi
Ne şeytan…
ŞENOL ÖZCAN

O KÜÇÜK KIZ DEĞİLSİN ARTIK

Birgün sende anlayacaksın..
Kalabalıklardan kaçıp,
Dizlerini karnına kadar çekip ağlayacaksın!
İşte o an özleyeceksin..
Eski sevgilini değil, Pili bitmiş oyuncak ayını..
Yanından ayırmadığın saflığını..
Sen de birgün anlayacaksın
Dizlerini karnına kadar çekip,
Çocukluğuna ağlayacaksın..
O küçük kız çocuğu değilsin artık..
Tel sarar kızıma tel sarar diyen babana
Benzemeyecek bazı erkeklerin gözleri
Ve özleyeceksin kendini
O küçük kız çocuğu değilsin artık..
Ama birgün sende anlayacaksın
Kenarları dantelli elbisesiyle
Saçlarını özene bezene
Yanlara ördüğün bez bebeğini
Nereye koyduğunu Hatırlaman gerektiğini...
Ceyhun Yılmaz

PAZAR YARAMAZI


Bu şeker kızlar gibi bende kardeşimle birkere objektife bakmamışım küçüklük fotoğraflarımda.Demek iki çocuk olunca senkronu yakalamakda zor oluyordu...Amcamın yaptığı şebeklikleri hatırar gibiyim üç veya dört yaşlarımızda :))))...

Bu gün rüzgarın ensede hissedildiği tam örtü altına kaçılıp film izlenecek bir hava...Mısırlar patlasın şöle rastgele saçılsın, ülkemde balık avı yasağı bitmiş ohhhh gelsin kızarmış balıklar limonlar rokalar dağalsın evvvvv .... Ütüler falan yapılmasın yarın işe giderken hepsi geride kalmıyacak mı nasılsa....

Hayattaki dağanıklıklara şu kızlar gibi yapmak lazım aslında direkt profil olayı :D....

Agnus Dei

1 Eylül 2007

ZAMANA BIRAKMA BİZİ


Son bir defa dokunur mu ruhuna
Dilinden kalbine apaçık bir muhtıra
Zamana bırakma bizi
Vücutlara bırak kalbimizi
Başka dudaklar ne yer
Silinir mührümün izi
Sanılmasın yastayım yapyalnızım
Yoluma devam ederim kaldığım yerden
Yalanlardan duvar ördüm göğsüme
Bidaha yara almam
olduğun yerden
Son bir defa gel sarıl boynuma
Ayrılıktan bahsetme
Yada git kendi yoluna
Ama zamana bırakma bizi
Vücutlara böler kalbimizi
Başkasına gösterme
Kalbimdeki parmak izlerimi

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Portakalmavisi bir; hüzünleri dibine kadar yaşamadan terketmeyen, sonrasında da ardına dönüp bakmayan hüzünbaz zamanlar cambazı....

pin

yukarı